9 Nis 2010

NÛR SURESİ


NÛR SURESİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Nûr Suresi ayet 1

Ey Muhammed (s.a.s)!
Sana inzal eylediğimiz bu surede, ahkâmları (hükümleri) cami’ olan (toplayan) eâzimi (büyük) surelerdendir. İçindeki ahkâmlar sureti katiyede farz kılmışızdır. Evet, buradaki inzal kelimesinin tekrar edilmesindeki gaye, yalnız okumak için değil. Belki hem okumak ve hem de içindeki ahkâmlarla amel işlemek için iîtinayı bir şekilde tekrar lüzum görülmüştür. Şüphesiz bilinsin.Evet, umulur ki hem itibar edesiniz ve hem de anlayıp, mucubiyle (icab eden) amel edesiniz ki felehyab olasınız.
يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَن تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

Nûr Suresi ayet 17

Evet, Cenab-ı Allah’ın sizlere haber vermesinden gaye ki mutaiz (vaiz dinleyici)  olup, bir daha muhalif işlemlere dönmeyesiniz. Şayet mümin iseniz. Çünkü mümin olmayana söz konusu yoktur.

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Nûr Suresi ayet 19

Evet, o insanlar ki arzu ederler ki; müminlerde gayri meşru olan, rezaletler midana gelsin. O guruhi hasudun mebtunul fısık ve rezalet estedikleri için, indi ilahiyede azabi mu’lim yani incitici azap, hem dünyada ve hem de ahirette mevcuttur. Cenab-ı Allah’u Teâlâ onları bilir. Ama sizler bilmezsiniz.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَن يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَن يَشَاء وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Nûr Suresi ayet 21

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ bu ayeti
Keriminden aleyhi lanenin sıfatı rezilesini beyan etmek için, müminlere hitap ederek, buyuruyor ki: Ey iman edip Allah ve Allah’ın Resul’üne tasdiki olan mü’minler!
Şeytanın vesveselerine ve gösterdiği yollarına sakın suluk etmeyesiniz (girmeyesiniz). Zira o münkirat ve fuhşiyat işlemlerini, siz müminlere tavsiye eder. Kendi iğvaleriyle (baştan çıkarmalarıyla), sizleri delalet yoluna ithal eder. Sonra kurtuluş çaresi bulunmadığı gibi nedamette de fayda gelmez. Fuhuş nedir? Fuhuş, indi ilahiyede ve beynen nas kubhi (çirkinlik,müstehcen) çok olan şeydir. Münker nedir? Münker, şeraati garranın (parlak ve nurlu şeriatın) menfuru (nefret edilen) ve mebgudu olan (sevilmeyeni) şeydir.

Ey mü’minler!

Bileseniz ki; eğer Cenab-ı Allah’ın fazıl ve keremi olmasaydı sizler için tövbeyi mahiyi zunup (günahların giderilmesi)  etmeseydi ve şeraati garranın kabulüyle sizleri tezkiye etmeseydi (temize çıkarmasaydı) sizler günahlardan arınıp, tethiri cevarıh vel kulup, (azalarınızı ve kalbinizi temizlemeye) imkân yolu bulamazdınız. Velâkin Allah’u Teâlâ kendi fedil ve kerimiyle sizleri tezkiye eyledi. Cenab-ı Allah’u Teâlâ sözlerinizi işitip, niyetlerinizi ve kalbinizdeki olan dolaşanları bilir.

وَلَا يَأْتَلِ أُوْلُوا الْفَضْلِ مِنكُمْ وَالسَّعَةِ أَن يُؤْتُوا أُوْلِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

Nûr Suresi ayet 22

Evet, her ne kadar bu ayeti kerim, Ebu Bekir sıddık hakkında nazil olduğunu cemül gafir (çok fazla güzel) müfesirlerden ve muhadislerden kail olmuşlar (nakletmişler) ise de bu bütün müminlere ila yevmül kıyam bir örnektir. Evet, ifkin (iftira) meselesinde, Ebu Bekir sıddıkın yakınlığıyla bilinen olan müstah daha çok yaygara yapmıştı. Ebu Bekir Sıdık, bundan rahatsız olduğundan ona verdiği nafakayı kesmeye karar verdi. Ayşe’nin bu iftiraya uğradığını ve Müberra olduğunu, Cenab-ı Allah tarafından Cebrâil (a.s) vasıtasıyla bildirdikten sonra, Ayşe’nin haneyi saadete tekrar geldiğinden, bu ayeti kerim nazil oldu. (A.s) Efendimizi Ebu Bekir sıddık (r.a) çağırıp, ayetin hükmünü bildirdiğinden Ebu Bekir sıddık (r.a) ettiği yeminin kefaretini vermeye karar verip, ba’dehu (ondan sonra) mistaha nafaka vermeye tekrar başladı. Evet, fazilet sahibi olanlarınız ve maişeti vasiaye olanlarınız, dar maişetli olan akrabanıza ve yoksullara ve Allah’ın yolunda yani din için muhaceret edenlere yardımınızı kesmeyin. Sizlere hakaret varı harekeleri varsa da nezeri itibara almayın. Onları af edin, tekrar ihsan ve iyiliğinizi devam edin. İstemez misiniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ da sizleri affedip zunuplarınızı (günahlarınızı) bağışlasın?


إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

Nûr Suresi ayet 23

O suizan sahibi olanlar ki fuhşiyattan, kötü ahlaktan Müberra (arınmış, temize çıkmış) olup, iffetleriyle, takvayla, ilahi emirleri ifa ederek, imrarı hayat edip, Allah’ın yolundan çıkmazlardır. İsmi geçen suizan sahipleri ki iftira da bulunup, iffetlerini haleldar ederler. Bilsinler ki o guruhi münafikine hem dünyada ve hem de ahirette onlara lanetle beraber incitici, büyük bir azap vardır.

قُل لِّلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ

Nûr Suresi ayet 30 

Ya Muhammed (s.a.s) mümin olan tebealerine haber ver ki: ‘Onlar gözlerini görmesi gözlerine haram kılınmış şeylerden sakınsınlar. Zira nezer yani ecnebi kadınlara, bakış kalplerde şehvet tohumunu eker. Ondan sonra cevarıhlar (uzuvlar) faaliyete geçer. Ondan sonra olan da olur. Aleti zinalarını, zinadan ve başkalara göstermesinden muhafaza etsinler. Bilsinler ki kalplerin tezkiyesi (temizliği) buna bağlıdır. 

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ


Nûr Suresi Ayet 31

Bu Ayeti Kerimeyi aşağıda kısım kısım açıklayacağız İnşaallah

وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا

Nûr Suresi ayet 31

         Ya Muhammed mümin kadınlara haber ver: ‘bakışı gözlerine haram, ecnebi erkeklere bakmasınlar. Nikâhları düşenlerden kendilerini muhafaza etsinler. Mehasınlarını (güzelliklerini) ecnebi erkeklere, izhar etmesinler (göstermesinler). İhtilaf üzere ziyneti zahiriyeden murad yüz ile ellerdir. Kasıtsız ve niyeti seyyiesiz olarak, görünmesinden beis yoktur’ denilmiştir. Ama muûtemet (en makbulü olan) olan ise, zaruret olmayınca baktırmak caiz olmaz. İlaçlamak ve şahadet gibi nazarı mecburudur. 

وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

Nûr Suresi ayet 31

      Evet, eşarpları ve tülbentleri ve şeşleri yani başörtüleri boyun ve göğüsleri üzerine kapatsınlar. Bunlardan her hangi bir şeyi ecanibe  (yabancılara) görünmesin. Zira hür olan kadının, bütün bedeni namahremdir. Zevci ve mahremi olmayanlara, nezeri haram kılınmıştır. Yukarıda beyan olunduğu gibi; zaruret olmadıkça yani mualece (hastayı muayene ve tedavi) için tabib şahadet için kazının (müftü, hakim) haricinden bakış haramdır.

إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Nûr Suresi ayet 31

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ; mümin kadınlarının iffet ve haysiyetleri nasıl muhafaza edileceğinden haber veriyor. Ve usulüyle sıralayarak şöyle buyuruyor: ‘Mümin kadınlar, ziynetlerini ancak kocalarını ve zevcelerinin babalarına ve onlardan olmayan çocuklarına ve kendi kardeşlerine ve kardeşlerinin çocuklarına ve bacılarının çocuklarına ve Müslüman olan kadınlarına ve kadın hizmetçilerine, yani cariye olarak geçerlidir. Ve ziynet yerlerini dışarıya taşımamak şartıyla veyahut ebleh olan erkek hizmetçi gibi ki yemekten içmekten başka bir meyli yoktur. Yani, meyli şehvet ve nisa (kadın taifesi) yoktur. Cinsel münasebetlerden gafil ve habersizdirler. Bunlara hamka ve ebleh denir. Ve o çocuk ki haddi şehvete kavuşmamış umuru cima’dan bi haberdir. Bunların karşısında ziynetlerini göstermek caiz buyurmuştur. Devri cahiliyette halhal denilen bilezik ayaklarına takarlardı. Yolda yürürken, ayaklarını yere berk vurup, halhal sesini erkeklere işitirlerdi. Bu şekilde erkeklerin dikkatini üzerine çekerlerdi.  Cenab-ı Allah’u Teâlâ, bunu yasakladı ki fitneye badi (sebep) olmasın. Ve tövbe etmelerini emir buyurdu.  

Ey mü’minler!
Şehveti ikaz eden, fitneyi meydana getiren, rızayı ilahiye muhalif olan, bütün şeylerden vazgeçip, Allah’a dönünüz ki felahyab olasınız.
Evet, bu konu çok mühim olduğu için bu kadar itinalı bir şekilde uzun uzadıya zikir edilmiştir. Sefvet tefasirde özet olarak geçer. Ama diğer tefsirlerde beyanatı çok uzundur. Müracaat edilsin.
         Evet, Allah’u Teâlâ Hazretleri Celle Ve Ala izin verirse tevfiki ilahi refik olursa, hulasatül beyan isimli tefsiri mübarekeden aynısıyla nakil etmeye karar vermişimdir inşallahu Teâlâ. Şuanda başlıyoruz. Hulasatül beyan tefsirine göre; manayı ayet baştan beri şöyle olsa gerek. Ya Ekremul Rusul Hududi ilahiyeyi muhafaza etmeye ehdu peyman (sözleşme) etmiş olan mümine hatunlara sen de ki: ‘onlar haramdan gözlerini kapatsınlar. Ve zinaya alet olan mehallerini zinadan hıfız etsinler. Muharamata (haram olan şeylere,tüm yasaklananlara) asla meyil etmedikleri gibi zevcelerinden başkasına kendilerini göstermesinler ve ziynetlerinin izharı zaruru olandan maadasına (başka) izhar etmesinler. Ve çarşaflarını yanları üzerine vedî’  etsinler ki ziynetleri onunla örtsünler. Örtülsün ta ki ecanibe görülmesin. Yani ey Nebiyi Zişan (s.a.s)!
Ehli iman olan nisvan (kadınlar) güruhuna sen de ki: ‘Onlar erkek ve dişi herkes avrat mahaline nezer etmekten gözlerini ve muharamattan (tüm yasaklardan sakınmak) kendi vücutlarını ve bil hasse aleti zina olan mehallerini zinadan ve zinanın mukaddemati olan yapışmak ve gayre göstermek gibi şeylerden muhafaza etsinler. Ve hatta huliyat (ziynet, takı) ve elbise ve yüzük ve küpe gibi ziynetlerini izhar etmesinler. İlla o ziynetlerden zaruri olan müstesnadır. Mesela parmağındaki yüzüğün bazı ahvalde görünmesi zaruridir. Bürgülerini (çarşaflarını) üzerlerine vediî etsinler. Onlar ecanibe görünmesinler. Beydavi ve Hazının beyanları vecihle taifei ricale (erkeklere) gerek recülün ve gerek nisvanın avrat mahaline bakması caiz olmadığı gibi, taifei nisvana dahi erkek ve dişi hiç kimsenin avrat mahaline nezer etmesi asla caiz olmaz. İştiha (şehvet açıcı) ile recülün (erkek) bakması caiz olmadığı gibi nisvanın da iştiha ile ecanibe caiz olamayacağına ayet delalet eder. Ziynet ile murad asıl yaratılışında olan güzellik midir? Yoksa elbise, kına, yüzük ve küpe gibi hariçte olan ziynetler midir? Ulema ihtilaf etmişler ise de Fahri Razı’nın beyanatına nazaran, her ikisi de murad olma ihtimali eğleptir (daha galiptir). Çünkü ziynet, hatunun hüsnünü (güzelliğini) ve ecanibin rağbetini celp edecek şey olduğundan, ecanibinin rağbetinin celp etmek arızı ziynetleri olduğu gibi, hulkatında (ahlakında) olan hüsnüyle de olduğu midandadır. Binaen aleyhi, her iki cihetinde ziynete dâhil olduğundan, hatunlar gerek hulkatlarında olan hüsünlerini ve gerekse elbise ve sair gibi ziynetlerini zevcelerinin gayri olan ecanibe izhar etmekten bu ayette memnuûlardır. Ancak elleri ve ayakları ve yüzleri gibi izharı (gösterilmesi) zaruri olan şeyler müstesnadır. Çünkü kadınlarda icabı hale ve zamana göre beyî (satmak) ve şira (satın almak) vesaire muameleye muhtaç olduklarından muamele de teshilat (kolaylık) için şu taadat olunan azalar avrat mahalli ad olunmadı yahud hatunun bu azalarda sair azalar gibi avrat mahallidir. Velâkin zaruret olduğu için, teshilen (kolaylık için) lil muamele bu aâzalarının görünmesine müsadei şeriye olmuştur. Hatuna izharı caiz olmayan ziynetlerini izhar etmek haram olduğu gibi, izhar ettiğinde ricalın üzerine bakması dahi haram olduğu, ayeti sabikadan müsteban olmuştur (açıklanmıştır). Hatunların ziynetlerini sıtır (tesettür) için, çarşafa bürünmeleri lazım ve vacip olduğu bu ayetten sarahaten müstefat (faydalanmak) olan fevaid cümlesindendir. Ayeti celile dört hükmü havidir.
Birincisi: Kadınların haramdan gözlerini kapamalarıdır.
İkincisi: Zinaya alet olan mahallerini zinadan muhafaza etmeleridir.
Üçüncüsü: Zaruret olmadıkça, mahremlerinin gayriye ziynetlerini izhar etmeleridir.
Dördüncüsü: Üzerlerine çarşaf bürünmeleridir.
Vacibi Teâlâ ziyneti zahireyi sitirle emir ettikten sonra, ziyneti hafiyeyi de (gizli) sitir (tesettür) lazım olup illa on iki surette lazım olmadığı beyan etmek üzere şu ayettir ki:


 وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء

Nûr Suresi ayet 31

Bu cümleye havidir.
Ya Ekremir Rusul söyle: Müslüman hatunlarına ki; onlar ziynetlerini hiç kimseye izhar etmesinler illa kendi kocalarına veya babalarına ve yahut kocalarının babalarına ki kayınpederlerine demektir. Veya kendi oğullarına ve yahut kocalarının diğer karısından oğlanlarına yani üvey oğullarına ve ya kardeşlerine ve yahut kardeşlerinin oğlanlarına ki yeğenlerine demektir. Ve yahut hemşiresinin oğlanlarına ve ya Müslüman hatunlarına (yani gayri Müslim ve münafık kadınlara değil) ve yahut malik oldukları cariye ve kölelerine ve taifei ricalden şeyhi fani ve anin gibi taamdan (yemekten) başka bir şeye ihtiyacı olmayıp, taifei nisvana asla meyli olmayanlara ve yahut çocuklara ki, çocuklar baliğ olmadıklarından nisvanın avrat mahalini bilmezler. Ve avratı nisvana şehvetleri zuhur etmemiş (oluşmamış) onlara,  ziynetlerini izhar etmekte günah yoktur. Şu taadat olunanların hiç birisinden ziyneti sıtır etmek vacip değildir. Çünkü taadat olunanlardan (sayılanlardan) bazıları kocalarıdır. Onlara ziynetleri izhar etmek vaciptir. Bazıları mahremleridir. Onlardan sitir lazım değildir. Ve bazıları da mahrem değilse de cimaa ihtidarları olmadığından ziyneti izhar etmekten fitneye badi (sebep) olma ihtimalleri yoktur. Müslüman olan hatunların, Müslüman hatunlarına görünmesi caiz olup, kâfire hatunlara görünmesi caiz olmadığına işaret için, vacibi Teâlâ bu ayette Müslüman hatunlara görünmelerini saraheten (açıkça) beyan buyurdu ki: ‘Kâfire hatunlara görünmemelerine tenbihtir. Ammi (amcası) ve dayısı hatunun mahremi olduğu halde, bu ayette onların zikir olunmadığının hikmeti, bazı müfessirinin beyanı vecihle onlara görünmekte oğlanlarını vasıf etmek suretiyle fitneye badi olma ihtimaline mebnidir. (-nden dolayıdır).Yahut beydavinin beyanı vecihle onlar birader menzilesinde oldukları için, zikrine hacet mes etmemiştir. Bu ayeti celilede abaa ile murad baba ve babanın ve ananın babaları dede ve dedenin dedelerine ve ebna ile murad oğlanlar ve oğlanlarının oğlanlarına ve kızlarının oğlanlarına şamil olduğu gibi, kardeşler ile murad yalnız baba bir ve yalnız ana bir ve baba ve ana bir kardeşlerin cümlesine şamildir. Ve baba ve ana bir kardeşlerin cümlesine şamildir. Çünkü mahremiyette öz kardeşle üvey kardeşin farkı yoktur. Şu taadat olanlardan (sayılanlardan) akraba bulunanların ihtilat ve sohbette ihtiyaç mes edip, fitne endişesi dahi olmadığından, onlarla hatunun sohbetine ve onların hatunun ziynetine nezerlerine bu ayette müsadei ilahiye varıd olmuştur. Bu ayette nisa ile murad Fahri Razi’nin beyanı vecihle mümine olan hatunlardır. Yahudi nesrani necusi ve müşrike olan hatunların yanında ziyneti izhar etmek bu ayette memnû’dur (yasaktır). Hz. Ömer’in (r.a) mısır valisi Ebu Ubeyde Hazretlerine ehli kitabın nisvanını, mümine olan hatunlarla hamama duhuldan (girmesinden) men etmesini yazdığı ve emir ettiği mervidir . Gerçi hatun olmak ihtibarıyla hepsi misavi (aynı) olup, biri birinden korkacağı ve şüphe edeceği yok ise de dinleri başka ve ahlakta biri birinden farkları olmak, ihtibarıyla fena ahlakın sirayeti ve âdetin tesiri olmak ihtimaline binaen şeraat Müslüman kadınlarının onlarla iltifat ve ülfetine men etmiştir. Hatunun mülki yeminle memlükesi, bulunan cariyesinin nezeri sair hatunlarının mahreminin nezerleri gibi caizdir. Ama kölesinin bu ayetin zahirine nazaran mahremi gibi, ziynetine nezeri caiz olduğu, ezvaci mutaharetten Hazreti Aişe ve Ümmü Seleme ve ashaptan Hz. Enes’ten mervi (rivayet) ise de İmamı Azam Hazretlerinin indinde hatunun kölesi ecnebi bir recül ( yabancı erkek) gibidir. Zira Resüllulah’a (s.a.s) hatun için, zirahim mahremiyle misafiret helal olur. Mahremi olmazsa, misafiret caiz olmaz buyurmuştur. Hatunun kölesi zirahim ve mahremi değildir. Binaen aleyhi İmamı Azam sefer caiz olmayınca, nezer de caiz olmaz buyurmuşlardır. Köle her ne kadar, hatunun mülkü olduğu halde nikâh caiz değilse de azada ettikten sonra nikâh caiz olduğundan köle ile kölenin sahibi beyninde (aralarında) hürmet muvakattır. Müebbet değildir. Binaen aleyhi imamı azam indinde kölesi hatunun mahremi olamaz. Velâkin kölesiyle mukamelesinde ve bazı umur ve hususu emir etmesinde beis yoktur zira ihtiyaç vardır. Erkekten ulul irbe olmayan tabiin ile murad mecnun muhtevih ve cimaa iktidarı olmayanlar demektir. Tıfıl ile murad avrat yani muhtevih cimaa iktidarı kalmamış ihtiyar piri fani olan kimselerdir. Hayâsı çekilmiş, tevaşi ve anin ve aleti kesilmiş olanlar da; ihtilaf varsa da Fahri Razi’nin beyanına göre bunlar namahrem olduklarından sair rical (yabancı erkek) menzilesindedirler. İrbe ihtiyaç manasına olduğundan gayri ulul irbe demek, nisvana (kadına) ihtiyacı ve iştihası  (meyli,arzusu) olmayanlar demektir. Tıfıl ile murad âvratı (mahrem kılınmış yerler) nisaya cimaaya kadir olmayanlardır. Ve taifei nisvanın cimaa mutalıî ahvalını bilmeyen çocuklar demektir. Yani henüz baliğ olmayan sübyandan kadınların tesettürü lazım değildir. Velâkin bu misil sübyandan hatunun göbeğiyle dizi arasını sitir etmesi lazımdır. Fahri Razi’nin beyanı vecihle bu ayetten taadat olunan (sayılan) on iki sınıfın hatunun ziynetine nezerin cevazından müştereklerse de onlar mertebede üç kısma ayrılırlar. Birinci kısım zevçtir. Onun için ihtiramı mahsus var ki hatunun her cihedde menfaati ona helaldir.
İkincisi; baba, dede, oğul, birader, zevcinin babası, zevcinin oğlu ve her zirahim mahrem ve ridaâ (süt bağlantısı) nesep gibi olduğu halde bunlar için hatunun saçına ve kollarına ve dizinden aşağı ayakaltına ve buna müşabih sair âazalarına nezer etmeleri caizdir.
Üçüncüsü; ricalden nisvana ihtiyacı kalmayanlar ve hatunun kölesidir. Bunlarla söz söyleşmek caiz ise de zirahim mahrem mertebesinde olmadıklarından bunlar hatunun saçına ve hususi ziynetlerine bakamazlar. Binaen aleyhi hatun bunların yanında bulunabilirse de bir derece mesture olarak bulunmak efdeldir. Vacibi Teâlâ hatunlar için lazım olan vezaifi sitriyeden bazılarını beyandan sonra, bazı aheri  (başka) beyan etmek üzere;


وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاء بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاء وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِن زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

Nûr Suresi ayet 31

Buyuruyor ki:
 ‘Ya Ekremir Rusul sen, Müslüman olan kadınlara söyle ki: ‘onlar ziynetlerinden gizli olan ziynetlerini bilinmek için, ayaklarını yere vurmasınlar.’
Ey Mü’minler!
Felaha dâhil olup, saadete vasıl olmanız için, tahsiratınız affını istirhamla Allah’a tövbe ve hatalarınıza ceminiz, nidamet edin. Yani gizli ziynetlerini bildirmek için, onlar ayaklarını yere vurmasınlar ki; ziynetlerini kimse bilmesin. Çünkü ziyneti nisva, şehveti galip olan kimselerin rağbetini mucup olmakla fitneye badi olur. Binaen aleyhi. Ziynetlerini izhar etmedikleri gibi izhar edecek muamele de dahi bulunmasınlar. Beydavinin ve medarikin beyanları vecihle bu ayeti celile ziynete delalet eden, ziynetin sedasını işittirmekten nehi (yasak) edince, ziyneti izhardan nehi olacağı, ulviyette sabit olduğu gibi hatunun zaruret olmadıkça, sedasını, ecanibe işiteceği kadar kaldırması dahi menhidir. Çünkü sedanın fitneye badi olacağı midandadır. Binaen aleyhi. Hatunun ezani kerahettir. Zira ezani Muhammedi (s.a.s) refî sevte (sesin yüceltilmesine) muhtaçtır. Kezalik şehvetle, genç hatunun yüzüne bakmak, haram olduğuna ayet delalet eder. Çünkü ayette nehyin illeti fitneye badi olmaktır. Yüze bakmak da, fitneye badi olmak daha ziyadedir. Zamanı cahiliyede hatunlar

ayaklarına altından ve gümüşten bilezik takar ve yolda giderken, herkes kendinin ziyneti bilsin için ayaklarını pekçe yere basarlardı. O âdeti keriheyeyi Cenab-ı Hakk’ın bu ayetle nehi buyurduğu, İbni Abbas (r.a) ve İmamı Kutade’den mervidir. Vacibi Teâlâ bu ayette, ziyneti izhardan nehyinden sonra, ziynetin sedasını izhardan dahi nehi buyurdu ki: ‘Ziynet mevzuinu da izhar etmek asla caiz olmadığını beyanda mubalegaye işaret olsun.’ Vacibi Teâlâ insanlar her ne kadar emre ve nehye etmekten sai etseler dahi kusurdan hali olmayacakları cihedde beheme hal tahsiratlarından nedameti kulliyeye muhtaç olduklarını beyan için umume hitap olarak, tövbe ile emir buyuruyor ki: ‘Herkes vaki olan hatalarının affını istirhamla felaha ve saadete nail olsunlar.’ İşte bu ayeti celileden Vacibi Teâlâ şu sırada behaim (hayvanlar) menzilesinde şehevati nefsaniyesine münhemik olup, tesettürü nisvana itiraz etmek isteyen bir takım gençlerin arzularını, kökünden kesiyor. Çünkü nisvana lazım olan edabi Cenab-ı Hakk Kuran’a imanı olan, Müminler için tamamen bu ayete beyan buyuruyor. Ama İslam kisvesinde asrısaadet münafıkları gibi, batını küfriyatla dolu olan bazı kimseler avrupada görüp veya işittikleri muameleyi vahşiyaneleri, dari İslam’da da tatbik etmek isterler. Güya hatunların mesture olması (örtünmesi)  hürriyetlerini selp etmek (kaldırmak) ve onları esaret altında yaşamak imiş gibi bir takım nezeriyeler irad ederler. Şimdi biz onlardan sual eder ve deriz ki: ‘Hatunlarda iffet ve taharet metlub mudur (istenilen şeymidir)? Değil midir? Elbette zerre kadar aklı olan iffetin metlub ve Memduh olduğunu ikrara mecburdur. İffet metlub olunca metlub olan iffeti muhafaza için, hatunun bir erkeğe ihtiyacını da hiçbir kimse inkâr edemez. Zira hatunlar, ricale nisbetle her zaman ve her şeyde ki kesbi ticaret (ticaret yapmaya) âdaya müdafaa (düşmanlardan müdafaaya) mesafei beideye müsaferet (uzak mesafeli yolculuğa) ve bir hanede yalnızca ikamet vesair hususatda da aciz oldukları herkesçe malumdur. Ve inkâra da mecal yoktur. Binaen aleyhi hatunun bir recule ihtiyacı muhakkaktır. Şu halde her hatunun idameyi hayatında elbette bir recule ihtiyacı derkardır. O reculün hüsnü zenini ve muhabbetini celp etmek hatunun ifayı hacet için bir emri zaruridir. Zira dünyada refah ve saadeti o recülün muhabbetin bekasında ve hüsnü zenin devamındadır. Zevcin hüsnü zannını idame ise; hatunun töhmet (suizan) mevkilerinde itiraz ve suizanna badi olacak şeylerden imtinaa etmesiyle, husul bulacağı bedihidir. Çünkü suizan altında katiyen muhabbet devam etmez. Muhabbet devam etmeyince imtizaç da devam etmeyeceğinden suizan akıbet tefrika (ayrılığa) badi olur. Ve ekseriyet itibarıyla tefrikten zarardide( zarara uğramış) olan da hatun değil midir? Hatunun istediği yerde gezip, istediği kimselerle görüşüp, devam etmek de töhmet var mıdır yok mudur? Eğer bunu arzu edenler, istediği ile görüşmekte töhmet yoktur derlerse kendilerinin hısı insaniyetten mahrum olduklarını ispat etmiş olmazlar mı? Çünkü hısı insaniyetten azıcık behresi (nasibi) olan kimse, hatunun eline geçen erkeklerle görüşmesinden töhmet ve suizanda vaki olacağına, elbette kail (inanmış) olur. Bu da inkârı gayri kabil bil hakikattir. Eğer görüşmekte töhmet ve suizan olacağını ikrar ederlerse insan için, töhmet mevkiden itiraz lazım değil mi? Ve her fenalığa sebebi ihtilat değil midir? Suizanna badi (sebep) olacak şeyi hatunlar için teklife neden ihtiyaç görmüyorlar? Suizanda bulunmakla sefil olacak hatun değil midir? Çünkü suizan imtizaca (iyi geçinmeğe) halel verdiği cihedde tefrika badi olduğundan o hatunun anası, babası olduğu takdirde onların yanında yaşaması zevcinin mahiyetinde hüsnü imtizaçla yaşamasına muadil olabilir mi? Eğer kimsesi yok ise, bütün bütün sefalete mahkûm olmaz mı? Şu halde hatunun zevciyle beraber muhabbet üzere idameyi hayat etmesi mi hürriyettir yoksa bir takım suizan altında sefalette idami hayat etmesi mi hürriyettir? Elbette mevakiî töhmetten itirazıyla beraber, kendi hanesinde bir aile reisi olarak zevcinin mıdır? Eğer, tesettüre itiraz edenlerin maksatları, ‘erkek dişi karışsın herkes istediği ile istediği zaman beraber buluşsun’ demek ise bir hatunun nikâh altında bulunup, evlat ve ensal sahibi olup, onların her birinin muradını görüp, ula ve ahiri gençliği ve kocalığı bir yerde namusuyla yaşamak mı hürriyettir yoksa behaim gibi şurada burada gezerek bir takım ecnebi kimselerin taarruzuna maruz kalıp, kocalığında (ihtiyarlığında) kimse yüzüne bakmaz bir hali perişanı üzere ifnayı hayat etmek mi hürriyettir? Eğer itiraz edenlerin maksatları; hatun istediği yerde gezsin ve istediği ile görüşsün. Kocası da ona suizan etmesin. Hayvan gibi onu beslesin demek ise; Müslümanlığın Ulvi Cenab-ı bunu red eder. Mademki kadının emri taişini ve nefsini ağyarın tearuzundan himaye etmekte zevcine ihtiyacı vardır. Ve zevci de onun ihtiyacını def ediyor bu nimet mukabili hatunun da hapsi nefis etmek külfeti ihtiyar etmesi lazımdır. Hâlbuki hatunlarında mesture bulunması (örtünmesi) iffet ve ismetlerine delalet ettiği için, sitri kendilerine medirret ad etmek şöyle dursun, belki izzet ve meziyet ad ederler. Çünkü onlar Rabb’lerinin emrine imtisalen (uyarak) ubudiyette devam etmekte ki saadeti itiraz eden kimselerden daha iyi takdir ederler. Ama hatunlardan bu meziyeti takdir edemeyip açık ve istediği yerde gezmek isteyenleri de bulunabiliyorsa de onlara itibar yoktur.
Çünkü o mekule (çeşit) nisvan nadirdir. Hâlbuki itibar ekseriyettedir. Ekseriyette sitirle iftihar edenlerdedir. Serbestei nizvanı arzu eden kimseler kadınların açık gezmesi, iffetlerine mani değildir diyebiliyorlar. Evet, açık gezmek iffete mani değildir. Zira açık da gezer ve afif de olur. Bunu bizde inkâr etmeyiz. Lakin şerri şerifin sitirle emrindeki hikmet fitne teriklerini (yollarına) sed etmektir (engel olmaktır). Çünkü mesture olan bir hatunun kıyafeti kimse bilmez. Açık bir hatunun kıyafeti herkes gördüğü gibi genç ve güzel bir hatunu gören genç delikanlılardan o hatuna meyil etmeyen yüzde kaç kişi bulunabilir? Hatun ise genç ve kendi zevcinde daha güzel delikanlıları gördüğünde, huvai şehvaniyesinin hareket etmediğini kim iddia edebilir? Ve kendi zevcine rağbetinin azalmayacağına kim kanaat eder? Eğer bu iddia da bulunurlarsa kuvayi beşeriyeyi inkâr etmiş olmazlar mı? Şu halde hatunun açık gezmesi fitneye vesile olmamış mı oldu? Ama bu hal arizi olup, kadınların hepsi bu vesileyle fiili faişi irtikab etmez denilebilir. Evet, bu da doğrudur. Velâkin hatunların % 10’u ve yahut % 5’i bu vesileyle tariki müstakimden (doğru yoldan) çıkarsa fitne olmadı mı? Hikmet bir şeyin cinsinde aranır. Ferdinde aranmaz. Şu halde cinsi serbestîde velev ferde olsun fitneye badi olmak bulununca o cinsi serbestinin haram olması, lazım gelmez mi? Haram olan bir şeyin mukaddamati yani esbabı da (sebepleri de) haram olmaz mı? Binaen aleyhi zinaya velev % 1 olsun sebep olan, açık gezmek haram olmaz mı? Ancak mesture  (örtünmüş) olduğu halde dahi tariki müstakimden çıkanlarda inkâr olunmaz. Lakin emri ilahiye imtisal ile (uymakla) esbabı muhafazayı yerine getirdikten sonra bu cihetten (yönden) mesul olunmayacağı gibi açık da gezmek radesinde (menfaatinde) de fitne olmayacağı şüphesizdir. Vakdi merhunene kadar âlemin bakası insanlar ile ve insanlar da tenasül (nesil) ile ve tenasül tenaküh (nikah) ile olduğundan, devri âdemden beri nikâhla emir etmeden, bir şeriat ve nikâhla izdivaç etmeden bir kavim geçmiş midir? Nikahdan maksat, hatunun zevcine mahsus olup, gayrin taarruzundan mahfuz kalması ve salim olması değil midir? Selamet hatunun istediği mehallerde selemehüsselam gezmesinden midir yoksa kendi hanesinde işiyle, gücüyle meşgul olup, zevcinden başka kimseyi görmemesinden midir? Fitneden salim ve zevcin kalbi rahat olmak hangisindedir? İnsafı olan düşünsün kezalik nesebe itina lazımdır değil midir? İtina lazım olduğunu kimse inkâr etmez. Nesebin şüpheden varıste olması bunun hangisindedir? Şu halde tesettürü nisvane (kadına) itiraz şehveti nefsaniyene tebiyetten başka bir şey olmadığı gibi ahkâmı Kuraniye’nin tarifini arzu etmektir. Evet, sureyi Nurun 31. ayeti kerimesi çok mühim bir usuli din olan tesettürü nisvaya bahis ettiği için, evvela sefvetül tefasir muhtemedu aleyhi olan tefsiri azimden nakle mübaşeret eyledim. Hemen sonrasında hulasatül beyan tefsiri mübarekten misal aldığımı tercih eyledim. Bu meali muallâsı burada hitam buldu. İnşallahu Teâlâ kariini kilâma va menfiati tam vereceğini şüphesiz olarak kanaatindeyim. Cenab-ı Allah’u Teâlâ bu tefsirin devamını nesib eyleyip, hitamını da miyeser kılsın. Âmin.

وَلَقَدْ أَنزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُّبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِّنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ

Nûr Suresi ayet 34

Evet, ey âdem zadeler!
         Sizlere vadih ve anlaşılır şekilde ayetler gönderdik. Geçmiş ümmetlerden sizlere, derbi mesel ve misaller irad eyledik ki, bilesiniz sizlere gönderdiğimiz Kuran-ı Mübin guruhi muttakine bir mevîzei hasenedir.

رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ

Nûr Suresi ayet 37

Evet, o guruhi müttakin öyle bir cemaattir ki, dünyanın hiçbir ziyneti ve süsü ve hoşluğu onları Allah’ın zikir ve ibadetinden alı koymaz. Hiçbir ticaret ve alış veriş onları Allah’ın zikir ve ibadetinden geri bırakmaz. Sıfatları budur ki; doğru namaz kılarlar. Malları olursa, zekâtlarını verirler. Akıl ve fikirleri ile öyle bir güne bağlıdırlar ki o günde gözler havaya bakar. Sanki içinde ışık yok gibi. Sağında, solunda bir şeyi görmezler. Kalpleri boşalır, sanki o kalplerde herhangi bir şeyin hayal ve fikir bulunmaz olur. Çünkü korkulur bir günün dehşet verici bir haldeler.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاء حَتَّى إِذَا جَاءهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِندَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Nûr Suresi ayet 39

Evet, o ehli küfür dünyadaki işledikleri ameli, salih amel zannedip ahirette onlara fayda verecek. Ve onları azabı ilahiyeden kurtaracak bilirler. Hâlbuki zanları, onları her şeyden mahrum kılmıştır. Nasıl çok mevsimde güneşin hareretinden, parlayan cam parçaları ve yahut kum taneleri, titreşimle parlayıp, uzaktan susamış eşhaslara göründüğü vakit, su zannıyla koşup giderken, su olmadığını görünce mütahayyiren (şaşmış) feryat içinde kalır. Tıpkı bunun gibi, kâfirler de amellerinin faydasız olduğunu görünce, mütahayyiren ahuzar edip,
azap edilecek cehennemdeki makamlarına girince, dünyadaki işledikleri salih amel zannettikleri, aldatıcı olduğunu, nefis havasıyla imrarı hayat ettikleri, o ameller serap hükmünde olduğunu tasdik ederek, nidamet gördükleri haber verip, ama bu nedamet fayda vermeyeceğinden Cenab-ı Allah’u Teâlâ şimdiden haber veriyor.

إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَن يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Nûr Suresi ayet 51

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ

Nûr Suresi ayet 52

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ müminlerin sıfatlarını beyan ederek
buyuruyor ki: ‘Mümin olan kişiler Allah ve Allah’ın Resul’ünün sözlerini dinleyip, münazaalarından Allah ve Allah’ın Resul’üne müracaat ederler. İşte bu taifei müminlerdir ki felahyab olurlar. Ve Allah’ın rızai kibriyasını almışlardır.’ Diğer bir sıfat ise budur: ‘Her kim Allah’u Teâlâ’nın emrini ifa ederek, sözünü dinleyip, rızai ilahiyeye muhalefette bulunmazsa ve Resullullah’ı dinleyip, izinden çıkmazsa fereti (aşırı) zünüpten (günahtan) istiğfar ederek, peymane (yemin) dikkat edip, âlemi ervahtan Allah’a verdiği sözden caymazsa bilsin ki o zaferyab olmuştur. Hem cennet hem cemali ilahiyeye layık görülmüştür. Makam da onun cemal de onundur.

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

Nûr Suresi ayet 55

Evet, Cenab-ı Mevla’yı Mutaal ameli salihi işleyen müminlere Vaâdi Sübhaniyesini izhar etmiştir ki geçmiş mülükü zaman nasıl dünyada tasarrufat ederek, devamı hayat ediyorlardı bu Kuran’ı Mübin’e inanıp, iman edenler de aynen mirasçı olarak, dünyayı tahti teserrufuna alıp, imrarı hayat edeceklerdir. Ve Cenab-ı Allah’ın onlara razı olduğu Dini Mübin’i İslam’ı üzerine, sebatül cevarıh (uzuv) edeceğine ve ihafei düşmandan (düşmanının korkusundan) sonra, emin bir emniyette bulunduklarına söz vermiştir. Çünkü yalnız Cenab-ı Allah’a halisen ibadet ederek, hiçbir çeşit şirkle meşgulül bal olmamışlardır.
Evet, bu muameleyi ilahiyeden sonra, her kim küfrani nimette bulunursa, bilsin ki o dinden çıkmıştır akıbeti hüsrandır.

لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى أَنفُسِكُمْ أَن تَأْكُلُوا مِن بُيُوتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ آبَائِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أُمَّهَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ إِخْوَانِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخَوَاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَعْمَامِكُمْ أَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ أَوْ بُيُوتِ أَخْوَالِكُمْ أَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ أَوْ مَا مَلَكْتُم مَّفَاتِحَهُ أَوْ صَدِيقِكُمْ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَن تَأْكُلُوا جَمِيعًا أَوْ أَشْتَاتًا فَإِذَا دَخَلْتُم بُيُوتًا فَسَلِّمُوا عَلَى أَنفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِّنْ عِندِ اللَّهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةً كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُون



Nûr Suresi ayet 61

Yani özür sahibi olan kişiler, gazveden geri kalmalarından beis yoktur. Çünkü hem zayıf ve hem de aciz olanlardırlar. Diğer mühim olan konu bu olur ki; kendi iyalının (geçimlerini sağladığı kişilerin) evinde izne ihtiyaç kalmadan yiyip, içebilirler. İsimleri sıralayarak geçmiştir. Diğer bir konu bu oluyor ki; mahremler arasında ve mahrem konumunda bulunanlar aynı sofrada beraber de yemeyi yiyebilirler. Ayrı ayrı da yiyebilirlerdir. Böylece izni ilahiye istinaden diyaloga varması, mahremleri arasındaki bağı pekiştirmek demek oluyor. Bu da çok mühimdir.

Nur süresi seçkin ve önemli ayetleriyle burada son bulmuştur. İnşallahu Teâlâ Furkan süresine şimdi başlayacağız.


Bediûzzaman Said Nursi Talebelerinden Fakih Şükrü zâde
Muhammed Nuri ÇELİK




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

E=mc2 ?

Güneş Sistemi

Güneş Sistemi
Üstteki resimle bu resim arasındaki benzerliği farketmişsinizdir Güneş Sistemi de diğer sistemlerle birlikte bir merkez etrafında dönmektedir. Ancak biz henüz bunu keşfedemediğimizden bu sözün bilimsel bir dayanağı yoktur.

Cevşen