9 Nis 2010

HUCURÂT SURESİ


HUCURÂT SURESİ

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ

Hucurât Suresi ayet 6

Evet, her ne kadar bu ayeti kerim, velid bini ukbe hakkında nazil olmuş ise de, benzerine hükmü ila yevmul kıyame bakidir. Zira bazı ayetlerde şumuli ame sabittir. Bu ayeti kerimde onlardan birisidir. Sebebi nuzulu şöyledir: ‘Peygamber Efendimiz (s.a.s), velid bini ukbeyi haris bini zarara gönderip, zekâtını almak için.’ Vakta ki velid onları gördü. Korkup, zekât mevzusunu açmadan geri geldi. Ve şunu dedi : ‘Ya Resullullah! onlar dinden çıkmışlardır. Mürtet olmuşlardır. Ve zekâtlarını vermezler.’ Deyince Efendimiz sahabelere haber verdi. Bazı sahabeler onlara karşı savaş açarak, mukateleye (vuruşmaya) karar verince, daha mebhasın (bahsin) başındayken bu ayeti kerim nazil oldu ve harbe mani oldu. İşte bu hüküm bakidir. Manayı ayet şöyledir:

Ey ehli iman!

Hakikati bilmediğiniz bir haberle, sözü muhtemedü aleyhi olmayan birisi haber verdiği zaman, o sözü araştırın, teftiş edin, hakikate varın, sonra kati karar verin. Yoksa bilmediğiniz halde, bir kavme karşı nahoş muameleye kalkışıp, sonra pişmanlık faydasızdır.

 
 وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِّنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُوْلَئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ٭ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ٭

Hucurât Suresi ayet 7-8

Bilesiniz ey zümreyi muvahiddin!
        
Eğer işareten ve teşvik eylediğiniz her sözü dinleyip, itaat ederse Muhammed-ül Resul, sizler helake girersiniz. Onu kendi fikrine ve reyine bırakın ki selamete eresiniz. Çünkü o kat’i umurda, Allah’u Teâlâ’dan haber ve ilham almadan cezmi umur etmez. Fakat bilesiniz ki Allah’u Teâlâ imanı billâh ve tevhidi sizlere sevdirmiş, kalbinizde imanı yerleştirip, nurlandırmıştır. Küfrü, fıskı ve her çeşit isyanı, menfur (nefretli) kılmıştır. Sizler ümmeti Muhammed’i (s.a.s) imanı müştemelatiyle elbette ki seviyorsunuz. Küfür, ve fıskı ve isyanı bütün envaiyle ve çeşitlerinden de nefret ediyorsunuz. İşte bu ahlakı celileyle mütesif(sıfatlanmış), siz mümin ve Müslümanlar ancak hidayeti ilahiyeye mazhar olup, merdiyi ilahi olmuşsunuz.(Allah’ın rızasını kazanmış oluyorsunuz). Evet, bu mevzu ulemayı ümmeti Muhammedi’ye şamildir. İnne mel ulemau veresetül enbiya kavli şerifine dayalı olarak sabittir. Zira mevruse ne varsa, kısmende olsa, muverisede var olur. Yani âlim olan kişi halkın değil, Allah ve Allah’ın Resul’ünün sözleriyle hüküm etmelidir.


وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ٭ إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ٭

Hucurât Suresi ayet 9- 10

Evet, âlemin nizamı doğrulukla kalabilmesi için, Cenab-ı Allah’u Teâlâ Tekaddese şöyle buyuruyor ki: ‘Mümin kardeşlerinizden iki kabileyi insan, mukateleye (savaşmaya) kalkıştıkları vakit, aralarına girin. Mukateleyi (savaşı) sulh ile yatıştırmaya sa’yinizi (çaba) harcayınız. Şayet bir tarafı kendilerini güçlü ve kuvvetli hissederek, zayıf olana saldırıda bulundularsa karşılık verip, caydırıcılıkta bulunun. Ta ki dönünceye kadar, tekrar sulh ve adalet ile barış sağlanıncaya kadar. Bilesiniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ takva ile adalet edenleri sever. Ve bileseniz ki dünyanın neresinde bulunursa bulunsun, mümin kardeştir. İki kardeşin arası açıldığı zaman, aralarını adalet üzere sulh ediniz. Tarafgirlik yapmayın. Bilesiniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ tarafgirlikleri sevmez. Ancak muttaki olanları sever. Mistaki şudur ki vallahu a’lemi bi muradihi. 

وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ اعْدِلُواْ هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى

Hucurât Suresi ayet 8 vesetül ayet

Bahsi geçmiştir. Zikri geçen ayetlerin ışığında (a.s) Efendimizin hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: ‘El mu’minu ehul mu’mini la yezlimuhu ve la yehkıruhu ve la yehunhu ve la yüsellimuhu’ diğer bir hadisde; ‘el mu’minu alel mü’mini haramun demuhu ve maluhu ve îrzuhu diğer bir hadiste; el mu’minu lil mu’mini kel bünyanil mersusi yeşiddu ba’duhu baden sadakal resulullah.Bu babdan hadisler çokça devam etmektedir.
Evet, mümin müminin kardeşi olarak, ona zülüm etmez ve küçültüp, hakir gözle bakmaz. İhanet etmez ve düşmanın zulmüne bırakmaz. Kurtarmak için, yardımcı olur. Evet, mümin müminin malına, ırzına, kanı dökmesine, el, dil, işareten olsun dahi, ne bizzat ve ne de bil vasıta fiilde bulunmaz. Mümin, mümin için bina taşlarına benzer. Nasıl ki taşlar bir birine dayanarak, duvar oluşur. Kuvvet bulup, her şeyi içine alıp, muhafaza ediyor. Tıpkı bunun gibi müminlerde birbirlerine destek verip, yardımcı olup, kuvvet bulup, dışarıda gelen düşman şerlerinden kendilerini muhafaza etmeleri, İslamiyet içinde şartı azamdır. Evet, inne islamiyete lekad cebbet teasübel cahiliyeti el hadis. Bilesiniz ki İslamiyet uhuvveti (kardeşliği), cahiliyet devrindeki kavmiyet tarafgirliği red etmiştir. Ortadan kaldırmıştır. Araya iman uhuvveti (kardeşliği) koymuştur. Burada ayet ile hadis buna işaret ederler ki; müminler arasında uhuvvet (kardeşlik) vardır. Mümin ile kâfir, münafık ve fasık ile facirlerin arasında uhuvvet olmaz. Bir de işaret ediyor ki; uhuvveti müminiye, uhuvveti nesebiyeden daha makbuldür. Zira uhuvveti İslamiye olmayınca, uhuvveti nesebi merdut (red olunmuş) ve gayri makbuldür. Nazari itibara alınmaz ki devri sahabede aynen görülmüştür. Zira Ebu Bekir Sıddık (r.a) ile oğlu arasında bizzat cereyan etmiştir. Tarihi hulafada bahsi geçiyor ki oğlu Müslüman olduktan sonra, babasına diyor ki:  ‘Savaş hattında iken, neden katlimi arz ediyordun? Fakat ben seni muhafaza ediyordum.’ Cevaben Ebu Bekir sıdık buyuruyor ki: ‘O vakit Allah’ın düşmanıydın, aramızdaki neseb bağı faydasız idi ama şimdi ise Müslüman oldun. Benim ruhu canımsın. Uhuvveti islamiye bize kâfidir.’ İşte imanın getirdiği, kardeşlik bağı bu demektir anlaşılsın. İman, mümin insanlara neleri getirmiştir? Hatta (a.s) men gaşana feleyse minna buyurmuştur. Yani her kim hileyle bize gelip, perde altında saldırıda bulunursa, o bizden değildir. Yani İslamiyet’in kabul eylemediği bir icraatla, yani hileyle karşımıza çıkan, bizden değildir demektir.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Hucurât Suresi ayet 11

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ bu ayeti kerimede insanlar birbiriyle hoş görüyle, geçinmek suretiyle buyuruyor ki: ‘Ey müminler ey semavi kitapları kabul edenler, Allah’a ve Allah’ın Resul’üne inanlar!
 Sakın bir cemaat, diğer bir cemaatine alay etmesin, hor gözle bakmasın, hakir görmesin, mümkün ki indi ilahiyede rütbe sahibi olup, iyi kimseler olabilirler. Hiçbir kadın, diğer bir kadına hor bakmasın. Onu hakir görmesin mümkün ki; indi ilahiyede o hakir görünen kadın, daha hayırlı ve daha makbul olabilir. Sakın bir birinize lakap, nahoş isim takmayın. Bunlar Cenab-ı Allah’ın sevmediği işlemlerdir. Böyle şeni’ (kötü) bir icraatta bulunan, nefsine zulüm etmiş olduğundan, tövbe etmezse, badê mevt (ölümden sonra) hali yamandır. Zira zatın birisi buyurmuş ki: ‘Her geceyi kadir bil, her kişiyi Hızır bil.

Herkes iyi biz yaman, herkes buğday biz saman.’ El Hace Şeyh Mazhar Efendi ne kadar güzel buyurmuştur. Elbette böyle olursa meşahat (münakaşa) yok.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

Hucurât Suresi ayet 12

Evet, geçmiş ayetin bakiyesi olarak, Cenab-ı Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: Ey imanı billâh kabul edenler!
Suizandan sakınınız. Zira çok zanlar var ki sahibine büyük günahlar getirir. Bir birinizin gizli hallerinizi araştırmayınız. Sırları faş etmek (aşikâre çıkarmak) büyük bir vebaldir. Zira Cenab-ı Allah’u Teâlâ ‘star’ ismiyle kullarının îyplerini (ayıplarını) setir eder (örter). Kullarının gizli sırlarını, aşikâra çıkarıp, fezahete (edepsiz) olanı Allah’u Teâlâ sevmez. O sırlar kul ile Allah’ın arasında megfiyül işlemdir (gizli bir işlemdir) dilerse sorar, dilerse affeder. Sakın bir birinizin aleyhinde konuşmayın. Ve lev doğru da olsa yine gıybettir. Ölü kardeşinin etini dişleyip, yemek kadar iğrençtir. Allah’tan korkup, hayâ ederek, ilahi memnuatlara yasaklara ilişmeyin. İlahi memnuatlara (yasaklara) ilişmek; hududu ilahiyeye tecavüz demektir. Ve aynı zamanda Allah’u Teâlâ’ya karşı ilanı harp etmektir. Bu ise ne kadar büyük bir gabavet (ahmaklık) olduğunu, herkes bilir ki menfur (nefret edilen) ve mebğuttur (sevilmeyendir).

يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

Hucurât Suresi ayet 13


Allah’u Teâlâ bu ayeti kerimede insanların arasındaki müsavatı (dengeyi), eşitliği beyan etmek üzere buyuruyor ki:

Ey insanlar!

Hitabı ilahi burada, bila istisna bütün beşeredir. Biz sizleri bir erkek ile bir dişiden yarattık, icat eyledik. Hal böyle olunca, aranızda tefahür (iftihar etmek), tekebbür (kendini yüksek görmek), vaki olmasın. Çünkü babanız bir, ananız bir ki Âdem ile Havva’dır. Ama sizleri, kabile kabile ayırdık. Bu ayırdığımızın sebebi; bir birinizi tanıyıp, hatır, gönül bilip, kadir ve kıymet vereseniz diye. Ve diğer bir hikmet şudur ki; bir birinizin neseplerini bilesiniz diye. Sizleri şuuplara (kabilelere, cemaatlere) ayırdık. Yoksa kin, nefret, buğz, hakaret, zulüm, kavi olan zayıfa tecavüz ve hukuku tamamen çiğnemek için değildir. Belki herkes kendi nesebini bilsin içindir. Yani şerif ile deni (soysuz alçak) neseben bilinsin. Fakat urfi nasta ve şer-i meselede, şerif gıbti ile izdivaç etmez. Ama şerif razı olursa, beis yoktur. Evet, bileseniz ki indi ilahiyede makbulünüz muttaki olanınızdır. Evet, buna hadiste natıktır (bildirir) ki buyurmuş Efendimiz (s.a.s) en nasu indellahi raculani reclün bürrun takıyyun keriymun alallahi ve recülün facirün şakiyün heyinün allallahi kale inde fethi Mekke
Bediüzzaman said nursi (r.a) şöyle tercüme etmiştir: li tearafu münasebetel cemieti beyyenekum la li tenakeru ve tabagadu
Yani Cenab-ı Allah’u Teâlâ sizi kabile kabile yarattığından gaye bir birinizi bilip, toplumsal olarak, kadir kıymet veresiniz. Yoksa bir birinizden nefret etmek için değil.Evet, bileseniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ ibadlarını bilir. Hem zevahirlerine (aşikârlarını) ve hem de bevatınlarıan (iç duygularını) mütelliîtir. Tekıyıde şekıyı de salihi de talihi de elbette ve elbette bilir. Çünkü Mucid Yaratan O’dur. Mistaki; fe la tu zeku en fusel-kum huve a’lemu bi menitteka yani hiçbir kimse kendini metih ve sena etmesin. Cenab-ı Allah’u Teâlâ muttaki olanı da olmayanı da bilir. El hadis
Efendimiz buyurmuştur ki: la fedle li arabiyin ala acemiyin ve la fedle li acemiyin ala arabiyin ve la fedle lil ebyedi alel esbedi ve la fedle lil esbedi alel ebyedi illa bi takve ed takva ha huna inne ekremekum indellahi etkakum. Efendimiz bu hadisi şerifi; Selmani Farisi için buyurmuştur. Bazı arabiyül esil sahabeler tarafından Selmane tane şeklinde söylemler oldu. Efendimiz haberdar olunca; geçmiş ayeti kerimeyi okuyup, herkesi rahatlattı. Buyurdu ki: ‘Her ne olursa olsun, hiçbir kimse diğer bir kimsenin üzerine hakki takdimi yoktur. Arap olsun, acem olsun, beyaz olsun, zenci olsun, ancak fazilet takvaya mahsustur. Her kim takva yoluyla Allah’u Teâlâ’ya yakın olursa, hakkıyla evamiri ilahiyeyi (ilahi emirlerini) ifa edip, memnuatı ilahiyeden (ilahi yasaklarından) sakınırsa, makbuli ilahi odur.’ 

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

Hucurât Suresi ayet 15

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ bu ayeti kerimede müminin sıfatlarını beyan eder. Buyuruyor ki: ‘İslamiyet davasında iman iddiasında doğru, sadık olanlar ancak o kişilerdir ki Allah ve Resul’üne inanıp, iman edenlerdir. Ve hem de mallarıyla, canlarıyla, iîlayı kelimetullah için, Allah yolunda mücahit olurlar. İşte davalarında sadık, doğru ancak bunlardır. Allah’ın vahdaniyetini ikrar edenler bunlar demektir.’


Bediûzzaman Said Nursi Talebelerinden Fakih Şükrü zâde
Muhammed Nuri ÇELİK



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

E=mc2 ?

Güneş Sistemi

Güneş Sistemi
Üstteki resimle bu resim arasındaki benzerliği farketmişsinizdir Güneş Sistemi de diğer sistemlerle birlikte bir merkez etrafında dönmektedir. Ancak biz henüz bunu keşfedemediğimizden bu sözün bilimsel bir dayanağı yoktur.

Cevşen