13 Nis 2010

EN’ÂM SURESİ


EN’ÂM SURESİ



بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمـنِ الرَّحِيمِ

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدُيرٌ﴿١٧﴾

En’âm Suresi ayet 17

Evet, her ne kadar hitabı ilahi peygambere ise; ayeti kerimede şumuli âme var olduğundan, diğer insanlara da aynı hitaptır. Binaen ala zalik. Cenab-ı Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: Allah’u Teâlâ tarafından sana bir zarar bir hastalık bir meşikat (zorluk) peyda olduğu zaman her ne şekilde olursa olsun, hiçbir kimse onu izale edemez. Ancak dilerse Cenab-ı Allah’u Teâlâ emir edip iradeyi ilahiyesiyle onu giderebilir. Eğer sana iyilik ihsan ederse, elbette kimse mani olamaz Yüce Mevla her şeye kadirdir. Yani her şeyin faili hakiki Cenab-ı Allah’ın olduğuna bu ayeti kerim delili kâfidir. Ve bir burhani kâtiadır. Şüphe edilmesin.

وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ﴿٣٢﴾ 

En’âm Suresi ayet 32

Dünyanın fani olduğundan melabadır (oyuncaktır) ve aleti gururdur. Velâkin ahiret nimetleriyle beraber daimidir ve bakidir. Bilinsin ki baki olanın tercih hakkı vardır. Mademki dünya fanidir dünyadaki varlıklarda zevale (son bulmaya) maruzdur. Ahiret ise; nimetleriyle bakidir. Elbette bakiye tercih hakkı doğar.


وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلاَّ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ﴿٤٨﴾

En’âm Suresi ayet 48

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: her hangi bir peygamberi göndermişsek o hem müjdeci ve hem de korkutucu olarak gönderilmiştir. Her kim ona inanıp ameli salihe icra etmiş ise onun için korku ile mahzuniyet yoktur. Hulasai meal budur ki: ‘Her kim Allah’ın gönderdiği peygamberine inanıp Allah’ın evamirlerini hakkıyla ifa ederse, şüphelerden bile kendini muhafaza ederse, Allah’ın rızasına ve cemaline ve cennete layık edecek gerektireni yapar. Cehenneme götürecek olanlardan sakınırsa, elbette onun için korkutucu ile mahzuniyet yoktur.’

وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ﴿٤٩﴾

En’âm Suresi ayet 49

Ama onlar ki ayeti ilahiyemizi inkâr edip itibar vermezler. Dehşet verici azabı cehennem onları mesh edip ehate edecektir (kaplayacaktır). Zira onlar bu itibarsızlıklarıyla dinden çıkmışlardır. Bu çıkış münasebetiyle narı cehenneme müstahak kılınmışlardır.

وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ﴿٥٩﴾

En’âm Suresi ayet 59

Yani insanlara göre bilinmeyen bütün eşyaların müftahi (anahtarı) indi ilahiyededir. Allah’tan başka ve Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin o umuri mahfiyeye itlai olmaz. Karada olsun, denizde olsun ilmi muhiti ilahiyeden birun dışında değildir. Yerin altında olsa bile bir habe zerrecik olsa bile ilmi ilahiyede ve hemde lahul mahfuz kitabı kebiri kaderiyede Allah’ın emir ve tensibiyle münasib görmesiyle mevcuttur.

 وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِهِ أَن تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللّهِ وَلِيٌّ وَلاَ شَفِيعٌ وَإِن تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لاَّ يُؤْخَذْ مِنْهَا أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُواْ بِمَا كَسَبُواْ لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ﴿٧٠﴾

En’âm Suresi ayet 70

Dinlerini anlamayan, istihza (alay) edenleri, terk eyle. Dünyanın fani hayatı bu guruhi facirini doğru yoldan sapıtmıştır. Kuran’ın vasıtasıyla onlara haber ver ki; onlar nefislerini helake terk edip merhune (rehin bırakmışlardır).etmişlerdir. Bilsinler ki onlar için cehennemdeki yanan insanların kan ve irinleri içecek olarak vardır. Çünkü onlar dünyada iken peygamberlerin getirdiklerine inanmayıp küfür ettiler. Bu münasebetle onlara layık azapta ancak böyle olur. Zira onlar inanmıyorlardı ki cehennem azabıyla, dehşetiyle, ihanetiyle mevcuttur
.
إِنَّ اللّهَ فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ ذَلِكُمُ اللّهُ فَأَنَّى تُؤْفَكُونَ﴿٩٥﴾

En’âm Suresi ayet 95

Muhakkak bileseniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ yerin altındaki habbeyi (taneyi) emri kün fe yekün ile şak ederek (ayırıp) nebatatı çıkarır. Aynı emirle nüveyi (çekirdeği) yarıp, yeşil yaprağı çıkartır. Koca bir ağacı halk eder. İşte bileseniz ki Allah’ın kuvveti, gücü her şeye kâfidir.

فَالِقُ الإِصْبَاحِ وَجَعَلَ اللَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ﴿٩٦﴾

En’âm Suresi ayet 96

İşte öyle bir halıkı âlem ki ziyanın ışığı (güneş) gece karanlığından çıkarıp geceyi sizler için medarı (sebebi) istirahat yapmıştır ve hem de şems ile kameri medarı hesap yapmıştır ki sizler onların vasıtasıyla vakitlerinizi bilesiniz. İşte bu tebedülati nebatiye (nebattaki değişiklikler) hayatta ve mematta (ölümde) aziz olan Yüce Allah’ın takdir ve tensibiyle oluşuyor.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ﴿٩٧﴾

En’âm Suresi ayet 97

İşte O Yüce Mevla’dır ki, sizlere yıldızları yaratıp, gece seferinde ve gece denizde sefer ederken, onların vasıtasıyla yolunuzu tayin ederek, maksadınıza doğru olarak vasıl olasınız.  Bu ayetlerimizi beyandan gayemiz; azameti ilahiyemize delalet eden, elinizde delil bulunsun. Ve bu suretle inanıp iman edesiniz diye

وَهُوَ الَّذِيَ أَنشَأَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ فَمُسْتَقَرٌّ وَمُسْتَوْدَعٌ قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَفْقَهُونَ﴿٩٨﴾

En’âm Suresi ayet 98

İşte O Yüce Mevla’dır ki sizleri bir nefsi vahideden yaratmıştır ki Âdem (a.s) bil vasıta sizleri tekrar ana rahminde yerleştirdi. Ve baba sulbünde de emaneten koyuverdi. Ta eceli mev’ude gelinceye kadar çıkarıverdi. Galibi olarak dokuz aydır o müddeti mev’ude.

قَدْ جَاءكُم بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمْ فَمَنْ أَبْصَرَ فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ عَمِيَ فَعَلَيْهَا وَمَا أَنَاْ عَلَيْكُم بِحَفِيظٍ﴿١٠٤﴾

En’âm Suresi ayet 104

Ey insanlar!

Hak ve batılı biri birinden ayırt eden, Rabbi’nizden sizlere Kuran-ı Mübin gelmiştir. Kim Kuran-ı Mübin’in hüccet ve burhanlarını görüp hakkı kabul, batılı red, ederse kendi nefsi için yapmıştır. Nefsini muhlikatlerden (kötü ve günah olan şeylerden) vikaye etmiş (korumuş) demektir. Ve kim ki hakkı görmezse, batılının peşinde gider devamı masiyette musir (günah işlemekte ısrarcı) olursa, kendi nefsini delalete götürüp, narı cehenneme müstahak etmiştir. Ben peygamber olarak size hafız değilim ancak, Cenab-ı Allah’u Teâlâ sizlere hafız olduğu gibi muhasebenizi de O yapacaktır.

اتَّبِعْ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ﴿١٠٦﴾

En’âm Suresi ayet 106

Ey Nebiyim Muhammed (s.a.s) !

Sana gönderilen kitaba mutabeat eyle. Allah’tan başka ma’budi bilhak yoktur. Müşriklerden uzak dur. Sözlerine kulak verme.

وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ﴿١٢٠﴾

En’âm Suresi ayet 120

Yani günahın gizlisinden de aşikârından da içtinap ediniz. (uzak durunuz). Elbette her kim ne gibi bir günah işlemiş ise onunla muahaze (sorgulanacaktır) edilecektir.

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ﴿١١٥﴾

En’âm Suresi ayet 115

Ey Nebiyim Muhammed (s.a.v)

Allah’ın inzal eylediği Kuran-ı Mübin ihbarda ve hükümde tamam oldu. Onun hükmüne iptal ve kazasını red eden yoktur.

وَإِن تُطِعْ أَكْثَرَ مَن فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ اللّهِ إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ﴿١١٦﴾

En’âm Suresi ayet 116

Ey Nebiyim Muhammed (s.a.s) !

Yer üzerinde bulunan çoğunlukla ehli dalalet olduğundan, sözlerini dinlersen, seni dalalete götürürler. Zira onlar, babalarını taklit edip, babaları hak yolundaymış zannıyla, hâlbuki babaları hakikati inkâr edip tekzip ediyorlardı.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ مَن يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ﴿١١٧﴾

En’âm Suresi ayet 117

Ey Muhammed (s.a.s) !

Senin Rabbin her iki taifesini de bilir. Yani hem delalet üzere ve hem de hidayet üzere hareke edenleri demektir. Elbette herkesin işlemine göre ceza ve mükâfat eder.

فَكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ بِآيَاتِهِ مُؤْمِنِينَ﴿١١٨﴾

En’âm Suresi ayet 118

Bu ayeti kerimede zebh edilmiş (kesilmiş) hayvanın yemesine teklifi müşrikin var olduğundan Cenab-ı Allah’u Teâlâ sözlerini red ederek buyurdu ki: ‘mırdar olmuş hayvanın etini değil, Allah’ın ismi mübarekesi zikir edilerek kesilmiş hayvanın etini ancak yiyebilirsiniz.’ Zira müşrikler, mü’minlere istihza (alay etmek) suretiyle diyorlardı ki: Ey müminler! Sizler Allah’ınızı sever. Yalnız O’na ibadet ederiz diyorsunuz. Doğru iseniz neden onun öldürdüğünden yemiyorsunuz? Öldürdüğünüzden yalnız yiyorsunuz? Allah’ın öldürdüğünden gayeleri, merdar olan hayvanın etidir. İnsanların öldürdüğünden gayeleri ise; Bismillahi Allah’u Ekber diyip zebih edilendir (kesilendir). Onların reddine olarak bu ayeti kerim nazil oldu.

Ey mü’minler!

Sizler Allah’ın ismi mübarekesini, zikir edilerek zebih edilmiş  hayvanın etinden yiyebilirsiniz.’ diye müminlere talimat vermek üzere Cenab-ı Allah’u Teâlâ bu ayeti zikir eyledi.

وَمَا لَكُمْ أَلاَّ تَأْكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلاَّ مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ وَإِنَّ كَثِيرًا لَّيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِم بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ﴿١١٩﴾ 

En’âm Suresi ayet 119

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ buyuruyor ki:
        
         Ey mü’minler!

Allah’ın ismi mübarekesi zikir edilerek ellerinizle zebih ettiğinizden ekil etmesinden (yemenizden) sizlere beis (zarar) yoktur. Cenab-ı Allah’u Teâlâ haram ile helal bi tamamiha sizlere beyan etmiştir. Ancak mecbur kalırken, remaki hayat (hayatını baki kılıp) muhafaza edilecek kadar yiyebilirsiniz. Maadası (fazlası) haramdır. Velâkin insanların ekserisi havai nefislerine meftun (tutsak) kaldıklarından, bilinçsiz olarak delalete girerler. Cenab-ı Allah’u Teâlâ onları elbette ki bilirdir. Ve onlar, hududi ilahiyeye mütecavuzdurlar (Tecavüz edicidirler).

وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ﴿١٢٠﴾

En’âm Suresi ayet 120

وَلاَ تَأْكُلُواْ مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَى أَوْلِيَآئِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ﴿١٢١﴾

En’âm Suresi ayet 121

Evet, bu 120. ayette bazı arai muhtelife (değişik fikirler) vardır. Mücahide göre, gizli ve aşikâr bütün mâ’siyete ve mâ’siyetlere şamildir. Sedyiye göre, zahirden murad, begayeyle (fuhuşat kadınları) zina etmektir. Ve batından murad ise, esdikaiyle (sadıklarla)  ciraniyle (komşularıyla) ve masum bekâreleriyle zina etmektir. 121 bu ayette ise, Cenab-ı Allah’u Teâlâ emir ediyor ve buyuruyor ki: ‘Allah’ın ismi mübarekesi herhangi bir şeyin üzerinde zikir edilmediyse onu ekil etmeyesiniz. Zira o haram olur. Haram yemek ise yasağı ilahidir. Yasağa tekarrüb eylemek (yaklaşmak) ise, insanı dinden çıkaracaktır. Şeytan aleyhi lane insanlara vesvese ederek Hakk’a karşı batıl fikirlerle mücadeleye sevk eder. Cesaret verip halkı doğru yoldan sapıtmaya sevk etmektir. Her kim nefis ile şeytanın vesveseleri dinleyip peşlerine giderse bu itaatinden dolayı onlar gibi müşriklerden mahsuptur.

وَهَـذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

En’âm Suresi ayet 126

لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

En’âm Suresi ayet 127
Ey Muhammed (s.a.s) bu din ki; temesük etmişsin (sıkıca tutunmuşsun) en doğru din budur. Bu kabul eylediğin, dinden elbette yanlışlık yoktur. İşte tefekkür ve te’akul edenler (aklıyla anlamaya çalışanlar) için en vadih bir surete beyanat verdik. İşte tefekkür edip, iman edenler için, ‘darüsselam’ denilen cennet makamları vardır. Cenab-ı Allah’u Teâlâ yardımcılarıdır. Her halükarda hafızlarıdır. Çünkü onlar dünyada iken teriki müstakimi seçerek ameli salihi icra etmişlerdir. Anlaşılan budur ki, kim ki Allah’ın rızasına muvaffak olursa, Allah’ın muğibatlarına inanıp iman eder. Mea haza ameli salihi de icra ederse bununla beraber şeytan ile nefis ve karinusuya (kötü arkadaşa) muhalefet ederse hallas olmuştur (selamete ermiştir).

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَـذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ﴿١٣٠﴾

En’âm Suresi ayet 130

ذَلِكَ أَن لَّمْ يَكُن رَّبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ﴿١٣١﴾

En’âm Suresi ayet 131

Cenab-ı Allah’u Teâlâ rûzi mahşerde bu iki taifei mahlûka (cin ile insanlara) seslenerek buyuruyor ki Ey cin ve ins taifeleri!
Sizlere peygamberlerimizi göndermedik mi? Sizlere vukuatı evamiri ilahiyemizi haber vermediler mi? Böylesi bir gün olup, bize karşı çıkıp, dünyadaki ettiklerinizden sual edilip, cevap vermeye hazırlanacağına dikkat etmenizi, sizlere bildirmediler mi? Onlar itiraf ederek, nefislerine şahit oldular ve küfre girmelerini ikrar ettiler. Peygamberleri tekzip ettikleri tasdik edip, dünyanın nimeti ve varlığı onları sapıtıp isyanlarına sebep olduğunu kabul ettiler. İşte bu ayetler delili kâfidirler ki Cenabı Allah’u Teâlâ hiçbir ibadini (kulunu) hiçbir kurayı (ibadet edeni) ve ehli de mahu ve nabud  (perişan) etmez. İlla ki onların kesip ettikleri zulüm ve isyanlarıyla olur. Haberleri bile olmaz. Zira dünya gafletine dalmışları için

إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لآتٍ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ﴿١٣٤﴾ 

En’âm Suresi ayet 134

Muhakkak ve muhakkak bileseniz ki Cenab-ı Allah’ın sizlere haber verdiği muğibatların vuku bulacağı oluşundan şüpheniz olmasın. Sizler kudreti ilahiyemizden çıkıp kurtulamazsınız. Yani ikinci diriliş, haşrın oluşu, mahkemeyi kübrayı ilahiyede hesaba çekilmesi, istihkakı hak edilmesi, amele göre ceza verilmesi, yani mükâfat ise cennet, azap ise cehennemi boylaması, vesaire vukuatlar ki gezegenlerden birisi dünyaya çarpıp ani olarak yok edilmesi, şemsin (güneşin) yörüngesinden çıkması, dabbetül erdin zuhur etmesi ve daha neler neler ki vuku bulacaktır. Cenab-ı Allah’ın vadine dayalı ki Allah’u Teâlâ bizatihi bildirmiştir. Elbette ki olacaklardır. Ayeti Kuraniye’den mühim olan ayetlerden birisi de bu ayeti kerimdir. Her ne kadar kısa bir ayet ise de dünyanın ve ahiretin vukuatlarından haber verdiğinden mücellet kitaplar kadar genişliği vardır.

قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ﴿١٥١﴾

En’âm Suresi ayet 151

Ey Nebiyim Muhammed (s.a.s) !

De ki: ‘Geliniz sizlere ilahi yasakları okuyup beyan edeyim. Allah’a kesinlikle şirk koşmayın. Ebeveyyinlerine karşı sui  (kötü) muamele değil iyilik yapın. Fıkır (yoksulluk) korkusundan evlatlarınızı katıl etmeyiniz. Cenab-ı Allah’u Teâlâ sizleri rızıklandırdığı gibi, onları da rızıklandırır. Günahı kebaire (büyük günah) ve seğaire (küçük günah) sakın yakınlaşmayın. Gizli olsun, aşikâr olsun, devri cehaliyette gizli olan fuhuşatları iğp (ayıp) sanmıyorlardı. Emir olundu ki aşikâr ile gizlinin arasında fark yoktur. Her ikisi de birdir. Ruhsatı şeriye olmadan hiçbir nefsi katil etmeyin. İşte taakul (akıl) edesiniz diye Cenab-ı Allah’u Teâlâ bu vasiyeti sizlere beyan etmiştir. Mümkün ki akıllanıp irşad olunasınız gayedir.

وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ﴿١٥٢﴾

En’âm Suresi ayet 152

Yetimlerin malına yakın olup yemeyin. Ancak onlara menfaat verecek şekilde tekarrüb (yakınlık) edebilirsiniz ta ki haddi rüşte kavuşuncaya kadar. Yani herhangi bir vecihle olursa olsun yetimin malında tasarruf caiz değildir. Ancak onun menfaati için muhafaza altına alınabilir. Yemek içmek olmaksızın. Ölçü ve tartı da adaletten şaşmayın, biz takati beşeriyeden hariç emir etmemişizdir. Yani insanın nefsine dar olanı teklif etmemişiz, bir de söylerken doğru söyleyiniz. Velev akrabanız da olsa Cenab-ı Allah’a karşı ettiğiniz müahedeyi (verdiğiniz sözü) ifa ediniz. İşte bu Cenab-ı Allah’ın vasiyetnamesidir. Der hatır edesiniz (hatırınıza getiresiniz) diye beyan etmişizdir.

وَأَنَّ هَـذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ﴿١٥٣﴾

En’âm Suresi ayet 153

Yani bu Kur’an yolu en doğru yol olarak O’na mutabeat ediniz.Gayrisinden muaadid yollara uyum sağlayıp mutabeat etmeyesiniz ki doğru yoldan ayrılmayasınız. İşte Cenab-ı Allah’ın vasiyeti budur. Mümkündür ki yasaklardan vukaye edip (korunup) kurtulasınız diye. Tekkerürü vasiyette nardan muhafaza edesiniz. İfayı emirde itina vardır.

وَهَـذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ فَاتَّبِعُوهُ وَاتَّقُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ﴿١٥٥﴾

En’âm Suresi ayet 155

İşte bu Kuran’ı azimüşan ki emaneten Muhammed Resul’e (s.a.s) verilmiştir. Ondan, dünyevi ve uhrevi çeşit çeşit menfaatler vardır. O’na mutabeat ediniz (tabi olunuz) O’nu kendinize iman ve delil ittihaz (kabul) ederek muhalefetinden kaçınınız. Bu suretle rahmeti ilahiyeye nail olasınız
.
إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُواْ دِينَهُمْ وَكَانُواْ شِيَعًا لَّسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ﴿١٥٩﴾

En’âm Suresi ayet 159

O kişiler ki dini hanifi ibrahimden ayrıldılar ki yahud ve nasaradırlar. Kabile kabile turuk (yol) tuttular. Ya Muhammed (s.a.s) sen onlardan değilsin ve onlardan berisin (Müberra). Onların bu ihtilaflarına dâir hesapları elbette Allah’a aittir. Ve Cenab-ı Allah’u Teâlâ onları cezalandıracaktır.

قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَبْغِي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍ وَلاَ تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ إِلاَّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ثُمَّ إِلَى رَبِّكُم مَّرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ﴿١٦٤﴾

En’âm Suresi ayet 164

Ey Muhammed (s.a.s) ehli küffara de ki: sanıyor musunuz ki ben Rab Teâlâ’dan başka bir Rab yani bir ma’budi batıleyi sizinle ittihaz ederim? Heyhat, hâlbuki O, hem Halık’ı külli şey’ ve hem de maliki kâinattır. Herhangi bir nefis, neyi yaparsa kendine yapmış olur. Kendi kendine elde ettiğinden mesul olur. Hiçbir kimse, işlediği günahından hariç, başka bir kimsenin günahını yüklenemez. İşte ettiğiyle beraber Cenab-ı Allah’ın huzuri muallâsına dönecektir. Bütün amellerinizden ve ihtilaflarınızdan Cenab-ı Allah’u Teâlâ bizatihi sizlere haber verecektir.

وَهُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلاَئِفَ الأَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِّيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ﴿١٦٥﴾

En’âm Suresi ayet 165

İşte O Yüce Mevla’dır ki sizleri ümemi salifeye ve geçmiş karınlere halife kılmıştır. Kimlerinizi gani (zengin) ve kimi fakir kimi âlim ve kimi cahil kimi kavi ve kimi zayıf muhtelif şeciye ve tavrı üzere yaratmıştır. Bu ayrımcalık ve fark deneme içindir. Sizlerde zahir olacak nedir? Şükür müdür? Yoksa küfranı nimet ile isyan mıdır? Bileseniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ küfranı nimette bulunup isyan edenler için şedidül ikab’tır. Nimeti ilahiyeyi tasdik edip şükür edenler için günah bağışlayıcı af edicidir.

Bediûzzaman Said Nursi Talebelerinden Fakih Şükrü zâde
Muhammed Nuri ÇELİK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

E=mc2 ?

Güneş Sistemi

Güneş Sistemi
Üstteki resimle bu resim arasındaki benzerliği farketmişsinizdir Güneş Sistemi de diğer sistemlerle birlikte bir merkez etrafında dönmektedir. Ancak biz henüz bunu keşfedemediğimizden bu sözün bilimsel bir dayanağı yoktur.

Cevşen