بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ﴿١
الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ﴿٢﴾ الرَّحْمـنِ الرَّحِيمِ﴿٣﴾
مَـلِكِ يَوْمِ الدِّينِ﴿٤﴾إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ﴿٥﴾
اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ﴿٦﴾
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ
غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ﴿٧
مَـلِكِ يَوْمِ الدِّينِ﴿٤﴾إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ﴿٥﴾
اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ﴿٦﴾
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ
غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ﴿٧
Bismillahirrahmanirrahim {1}
الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Evet, bu cümleyi okuyup ikrar eden bir şahıs, Allah’ın verdiği terbiye ile yaşadığını itiraf etmiş olur. Zira o şahıs da âlemin içinde bir fert olduğu malumi en’amdır. Herhangi bir şahıs Allah’ın rububiyyeti ve terbiye edici olduğunu bilip ikrar ettikten sonra, verilen terbiyenin dışına bil-ihtiyar çıkarsa akılsızlık yapmış olduğu gibi, ikrarını da bozmuş olur. Bununla beraber, Allah’ın bu sıfata sahip olduğunu ma’nen reddetmiş olduğu gibi, terbiye ediciliğini de kabul etmeyip, bir acz sıfatını Allah’a isnat etmiş olur. Bu acz sıfatı bir sıfatı nakısedir (noksanlık- eksiklik sıfatıdır). Sıfatı nakiseyi Allah’u Teâlâ’ya isnat eden bir kimsenin ise küfrü şüphesizdir. Zira rububiyyeti mutlaka ancak ve ancak Allah’a mahsustur. Müfessel bu yazdığımız, cümleler ile kalem ve mürekkep sanî’lerine delil olduğu gibi, aynen öyle de bu âlemi kebir ki kâinattır ve âlemi sağir ki insandır; Allah’ın var olduğuna ve bir olduğuna delili kâfidir. Şayet tebiiyyun ile maddiyyunların dedikleri tasdik edilirse her şeye mahsus Rabbi Mucid lazımdır. O vakit, kâinat varlığında ne varsa birer mâ’budi mahsusa lazımdır. Bu ise mahal ender mahaldir. Zira taâdudu ilahiyat (ilahi zulüm), kâinatı herec merec (harab) eder. Nitekim Cenab-ı Allah’u Teâlâ
لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا
فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
buyurmuştur. (Ayet 22 Enbiya suresi)
Yani, şayet Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, yer ile gök fesada girerlerdi. Yani mahvolup, nabud olarak giderlerdi. Ve görünmez olurlardı.