9 Nis 2010

SECDE SURESİ


SECDE SURESİ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
الم

Secde Suresi ayet 1

تَنزِيلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ

Secde Suresi ayet 2

أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أَتَاهُم مِّن نَّذِيرٍ مِّن قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ

Secde Suresi ayet 3

اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ مَا لَكُم مِّن دُونِهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ

Secde Suresi ayet 4

Evet, Cenab-ı Allah’u Teâlâ, evhamları izale eylemek gayesiyle (a.s) Efendimize hitap ederek buyuruyor ki:
          
         Ey Nebiyim Muhammed (s.a.s)!
Muhakkak bilmelisin ki bu kitabi azümül kadir ki Kuran-il Mübin’dir bila şüphe ve la reyip indi ilahiyeden ve nezdi Rabbil Alemin’den sana vahiy edilmiştir. Acaba olur ki küffarı kureyş derler ki, bu kitap Muhammed’in ihtirayıdır. Yani kendi kafasından çıkarmış bir kitaptır. Hâşâ ve kella bu bir kitabi mucizül beyandır. Muhammed’in peygamberliğini (s.a.s) ve sözlerini tasdik eder semavi bir kitaptır.
Belhuvel hakku min rabbike buyurdu ki: Sen ey Muhammed (s.a.s) zamanı fitreti vahiyede bulunanları inzal ederek azabı ilahi ile korkutasın. Çünkü senden önce onlara Resul gelmedi. İsa’dan sonra ki fetreti vahyin uzun müddetine işarettir. Her ne kadar İsa ile ve İsa’dan evvel çokça peygamberler gelmiş geçmişlerdir. Ama İsa’dan sonra Muhammed’in zamanına kadar fetreti vahiy zamanı geçmiştir. Bu zamana işareten emir buyrulmuştur ki: Mümkündür ki hidayet yolunu seçenler halıkı hakiki olan Cenab-ı Allah’a inabe etsinler. (yönelsinler) Bileseniz ki o vahidi mutlaktır ki yeri göğü içindekileriyle beraber 6 günde yaratmıştır. Evet, bu 6 gün dünya günleridir. Şayet dileseydi daha kısa bir zamanda yaratabilirdi. Çünkü eşyaların icat ve ibadında herhangi bir malzemeye ihtiyaç yoktur. Ancak iza erade şey en yekule lehu kün fe yekûnu emridir. Binaen ala zalik bir lamha (göz atma) da bile dileseydi icad edebilirdi. Velâkin 6 gün teenniyle yapılmasının sebebi ise; kullarına sabır yolları göstermesidir. Ve kudreti ilahiyesini ibadına (kullarına) bildirmektir. Velâkin tefsiri savide anlaşılan bu olur ki günden murad bu olsa gerek. İbni Abbas ve dehakin sözlerine göre bin sene oluyor. Yani 6 bin sene demektir. Çünkü o sıralarda bütün âlemi ehate eden arşı rahman nurdan müteşekkil olarak, şems (güneş) ile başka eflak (alemler) yokmuş. Ta günler de belirlensin. Encami kelam bu konuda tehavuli efkat vel akıl ayak kayma yeridir. Susmak en makbuldür. Sümme ba’deza layıkı vecihle arşı alaya galabe etmiştir. Vel ilmu indellahi  

يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاء إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِّمَّا تَعُدُّونَ

Secde Suresi ayet 5

ذَلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ

Secde Suresi ayet 6

Evet, müttebirul umur olan Cenab-ı Allah’u Teâlâ âlemi ulviden ve süfliden yani hem semadan ve hem de yerden bütün halaıkın
(mahlûkların) tedbirini kudreti ilahiyesiyle ifa ederek yetiştiriyor. Sümme bade za bunun hüküm ve beyanatı ruzi mahşerde Mahkemeyi Kübra-i ilahiyede ne şekilde teserrufat edildiğinden, umumu nastan terafi ilahiyeden sual edilecektir. Öyle bir günde ki o günün öyle uzun bir müddete sahiptir ki, bir günü dünyanın bin seneye muadirdir. Hatta bazılara göre daha da uzun olabilir. Sebebine gelince, o kıyamet günün dehşet ve meşikati çok olduğundan belki çok fazla uzun olabilir. Ama dünyada iken; bir insan ameli salihi işlemiş Allah’ın emir ve nehyileri ne olduğunu anlamış vel tekun min küm taifetün te’murune bil mağrufi ve ten hevne anil münkeri kavli muazemin manasını anlamış bu ayete göre kendine çeki düzen vermiş ise halka da nasih olarak doğru yolu göstermiş ise tabii ki onun için bir imtiyaz hakkı doğacaktır. Cenab-ı Allah öylesi bir insana kıyamet günün meşikat ve mehani göstermezdir elbette.

الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنسَانِ مِن طِينٍ

Secde Suresi ayet 7

ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِن سُلَالَةٍ مِّن مَّاء مَّهِينٍ

Secde Suresi ayet 8

ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ

Secde Suresi ayet 9

Cenab-ı Allah’u Teâlâ, her mevcudi kema yeliku bihi layıkıyla icat ve halk etmiştir. Mesela; eğer desen ki filin başında devenin başı gibi olsaydı, tavşanın başı aslanın başı gibi olsaydı, insanın başı da himarın başı gibi olsaydı, elbette ki burada nakısiyet bulunabilirdi. Velâkin devenin boynu uzun olması, dudaklarının çatlak olması, yolda yürürken sağa sola dönüp otlaması içindir. Tıpkı bunun gibi filin uzun hortumu olmasaydı, o büyük cesametiyle yere yatıp yemini almaktan son derece meşikat çekerdi. Demek ki anlaşılan budur ki, Cenab-ı Allah’u Teâlâ her şeyi layıkıyla halk ve icat etmiştir. Yani meleklerden insanlara kadar, cinlilerden hayvanlara kadar envai muhtelifleriyle beraber kendi iradei ilahiyesine göre ziruh (ruhlu) olsun, camidat (ruhsuz) olsun kudreti ilahiyeye karşı fark etmeksizin layıkı vecihle icat etmiştir. Ve bu icadı ilahiyede herhangi bir kimseye itiraz hakkı yoktur. Bundan sonra ebül beşer Âdem (a.s) topraktan halk etti. Sonra nesilden nesle intikal edilerek zayıf bir sudan insanları yarattı. Ana rahmindeyken azaları tamamlayıp nefhi ruh eyledi. Sonra Cenab-ı Allah’u Teâlâ halk eylediği azaların içine neler yaptığını biliyor musunuz? Sedaları işitebilmesi için, işitecek cihazı koydu. İsmi kulak verdi. Görücü cihazı koydu. İsmi göz koydu ki hak sesini duyasınız diye. Ve hakkı göresiniz. Mühim olan bir cihazı bedeninize yerleştirdi ki tefekkür edip şuunatı ilahiyeden, hiseyap olasınız. İsmi kalp koydu. Ve diğer bir cihazı koydu ki görülecek değildir. Her şeyin üstünde o gelir. İsmi akıl koydu. Bir de iç organları yerleştirdi.  Mide, böbrek, karaciğer, akciğer, safra kesesi, nefes boruları bir de hafıza ve zekâ paha biçilmez azalardır bunlar. Hele bir de bedenin içinde döşemiş olan dolaşıma yer veren, kan boruları bedeni ayakta tutan kemikler, kemikleri muhafaza eden ilik dışarıya nem veren ciltteki delikler encami kelam bunlar her birisi halükarda birer fabrika hükmündedirler. Mücellet kitap bile kifayet etmez. Daha neler var ki neler, göz bebeğine nezer edilirse nasıl ışık veriyor? Bu ışığı temin eden yakıt seneler senesi yaşayıp tükenmek bilmiyor. Maalesef kayıp olduğundan en mahir tabip bile yanında tesirsiz kalıyor. İcat eyledikleri fenni bilim aciz kalıyor. Bedeni organların üzerine bir hastalık vaki olduğu zaman çırpınma faydasız kalıyor. Mesela kanser, siroz, şeker, AİDS ve kangren gibi hastalıklara yenik düşen filozoflar gibi… Ne fayda ki bu nimetlerin şükrünü eda eden çok çok azdır. Zira bunların herhangi bir şeyler için yaratılmış ise onun için kullanımın şartı vardır. Şayet, gayri mavudia için kullanılırsa mesuliyeti ağır olduğu gibi cezası da aynen ağırdır. Mesela; gözleriyle harama bakarsa, kulaklarıyla memnû sesleri dinlerse, zekâsıyla batıl malholyaları (hayalleri) tasarlarsa, kalbini fesatlar dolusuyla dolaştırırsa, eti, kanı, kemiği, iliği haramdan oluşturursa, alıp verdiği nefesler dedikodu ile ve gıybetle murur ederse, nerede kaldı bu nimetlerin şükrünü ifa etmesi? Nerede kaldı Müslümanlığın üzere devam etmesi? Hey hat.
Evet, yudebbirrül emre minel semai ilel erdi ilah
Kavli şerifin hükmü izhar oldu ki her şeyin yer ile sema arasındaki imtizacından (kaynaşmasından) zuhura gelmiştir. İradei ilahi bu şekilde hüküm ferma olduğu şüphesizdir. Yani Cenab-ı Allah’u Teâlâ yer ile gök arasındaki imtizaç ve izdivaçlarından esbaplar yaratır. Bu çeşit çeşit sebeplerden dolayı her şeyi istediği doğrultusunda yaratmış. Ve ikame ederek devam etmiştir. Ve lekad cealna li külli şeyin sebeben sırrını izhar etmiştir. Ama kad cealelallahu li külli şeyin kadren vakti mev’ude kadar muhlet vererek zamana bırakmıştır. Ve kane emrullahi makduren hükmünü daima revaçta bırakmıştır. Ulul elbablar için büyük ve derin işaretler vardır. Her şeyin icadı olsun âdemi olsun, abadı olsun tahribi olsun kesinlikle ilmi muhiti ilahiyeden birun (dışında) değildir. Elbette kaza ve kaderi ilahiyeye merbuttur. Velâkin inde zevul ukul hangi kadere bağlı olduğu mübhemdir (belirsizdir). Acaba kaderi muallakaya mı ve yahut kaderi mübremeye mi? Şuanda hüküm edilmiştir. Bilinmediği için teslimiyetten başka mecal yoktur. Vesselam. 

وَقَالُوا أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ بَلْ هُم بِلِقَاء رَبِّهِمْ كَافِرُونَ

Secde Suresi ayet 10

قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ

Secde Suresi ayet 11

Evet, küffarı Mekke’nin sözleri bu oldu. Haşrı inkâr etmek suretiyle olur ki bizler ölüp, bedenimiz çürüyüp bu toprağa karıştıktan sonra bir daha ihya edilip bir halkı cedid olarak ikinci bir kez böyle midana gelip hesaba çekileceğimiz olsun. Hey hat.
Biz Mekke ehli buna inanmıyoruz.

Ey Muhammed dediler. Hâlbuki li kayi Rabbil Âlemi’nin inkârı ise istihza (alay) ettiklerinden daha şeni’tir (kötüdür). ve daha hamakattır (anlayışsızdır). Bunun üzerinde Cenab-ı Allah’u Teâlâ peygamber Efendimize buyurdu ki: Ey Nebiyim Muhammed o zümreyi küffara de ki: sözünüz elbette ki batıldır. Çünkü ruhunuz alan mütevekkil olan melek elbette icrayı fiilde bulunur. Zamanı da gelince tekrar dirilip hesap vermek için Cenab-ı Allah’ın mahkemeyi Kübra’yı ilahiyesine varıp el cezau min cinsin amel sırrınca ya ceza ve yahut mükâfat
göreceksiniz. Binaen aleyhi, Cenab-ı Allah’u Teâlâ mücrimlerin kıyametteki halleri beyan etmek üzere şu beyanatı verdi.

وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ

Secde Suresi ayet 12

Ve lav tera izil mücrimune ileh buradaki söz herhangi bir muhatebe ve yahut Muhammed Peygamber Efendimize hususen olabilir. Velâkin karineye bakarsan hitabı ilahi Muhammed (s.a.s) Peygamber Efendimizedir. Sebebine gelince evvel ki ayetin hitabı peygamber Efendimize(s.a.v) mahsus olduğu gibi bu ayette masebakın (geçmiştekinin) devamıdır. Evet, ey muhatap şayet sen o mücrimleri görürsen huzuru ilahiyede haceletlerinden (utançlarından) dolayı nasıl başlarını eğerek şermisar (mahcup) olmuşlardır. Çünkü onlar dehşet verici azaplarını vakıf oldular. Ancak sözleri bu oluyor. Ey Rabbimiz bizlere hakikatin işitici kulak, görücü göz ver ki hakkı kemali liyakatiyle tasdik edebilmemiz için bizleri tekrar dünyaya iade eyle. Ameli salihi işleyip şimdi yakinen tasdik eylediğimiz gibi dünyada da tasdik edelim. Zira şuanda senin vahidi mutlak olarak senden başka ibadete müstahak hiçbir kimse olmadığına inandık. İmate (ölüm) ve ihya senin irade ve kudretinle olur. Cenab-ı Allah’u Teâlâ reddi cevap olarak


وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ

Secde Suresi ayet 13

Şayet bütün insanların hidayeti ihsan etseydik yapabilirdik. Velâkin bu işlem hikmeti ilahiyemize munafidir (aykırıdır). Zira ihtiyar kalmazdı. Herkes mecburi olarak iman ederdi. Hâlbuki ikrahla (zorla) imanın makbuliyeti yoktur. Ancak her şeyden haberdar olarak kendi aklına göre iman edilirse o zaman makbul bir imana sahip olunmuştur demektir. Ama Cenab-ı Allah’u Teâlâ şöyle haber veriyor ki: Benim Yüce Şanıma layıkı şekilde vaadim ve vaidim sabit ve mukarrer olmuştur ki mücrimleri azapla cezalandırır muttakileri de cennetle mükâfatlandıracağım. Ve cehennemi cin ve insanların ûsatlarıyla (günahkarlarıyla) lebalep (ağzına kadar) dolduracağım. 

فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَذَا إِنَّا نَسِينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

Secde Suresi ayet 14

Cevap olarak haber verdi. Ey ûsatlar sizler dünyada iken ahirette ki muameleyi unuttunuz. Bu nisyanınızdan (unutmanızdan) dolayı hayvani şehvetlerde münhemik (boğulmuş) oldunuz. Semavi kitaplarımıza inanmadınız. Gönderdiğimiz peygamberlere hakaret ederek sözlerini kabul etmediniz. Bugün ise, sizleri azabı elim içinde bırakarak: Ey mücrimler! İşte dünyadaki amelinizin mukabilidir. Bu yerler ki cehennemdir elbette ebedi olarak burada kalacaksınız. Zira dünyada iken bil ihtiyar tercih ettiğiniz yer budur. Sizler bugün tercih ettiğinizi görüp kabul etmek zorundasınız. Bileseniz ki, şimdiki nedamet faydalı değildir elbette. 

إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

Secde Suresi ayet 15

س تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ

Secde Suresi ayet 16

فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Secde Suresi ayet 17

أَفَمَن كَانَ مُؤْمِنًا كَمَن كَانَ فَاسِقًا لَّا يَسْتَوُونَ

Secde Suresi ayet 18

Evet, ancak ayeti Rabban-ı’yemize inanan şu kişilerdir ki, onlara ayetlerimiz okunduğu zaman müteessir olarak yüz üstü düşerek baygınlık geçirirler. Ta’zim ve saygıdan dolayı Cenab-ı Allah’ı takdis ederler. Naami ilahiyeye karşı Allah’ın ibadetinden tekebbür edip, (kibirlenip) yüzlerini çevirmezler. Bedenleri yatakları görmez. Uyku almazlar. Yani gece nevmi kalil olarak (az uyuyarak) yok mesabesindedir. Cenab-ı Allah’ın rahmetini ümit ederek, azabından korkarak gece münacatta bulunurlar. Allah’ın verdiğinden Allah’ın mahlûkuna nafaka ederler. Hal böyleyken hiçbir kimse bilmez ki onun için indi ilahiyede neler var. Onun yüzlerini ferahlandıran naami ilahiyeden ve sevaptan ne kadar verilecektir. Dünyadaki ameline karşı, ne hazırlamış ve ne verilecek ancak bu bilgi Allah’u Teâlâ’ya mahsustur.  Acaba mümin ile fasık bir olur mu? Hâşâ ve kella. Çünkü mümin dini mübini İslami’ye iman edip dinin gereği ne ise ona göre ameli salihi işleyendir. Fasık ise, dinin getirisi kabul etmeyip evamiri ilahiyeye karşı koyandır. Nerede bir olurlar. Asi ile muti’ bir olurlarsa burada nakise sıfatı peyda olmuş olur. Böyle bir müsavatın (eşitliğin) kabulü, Allah’a isnadı gayri kabildir. Velâkin bu fasıka imrarı hayatın hoşça idame edilmesi sevgiden ve yahut ihmalden değildir. Belki imhal verip azapları ağırlaştırmaktır. Ancak bu var ki, iradeyi ilahiye tealuk edip (sevip) o insana tövbeyi nasip kılıp, o da aklına gelerek pişman olup measilerinden inabe (günahlarını terk) ederse elbette innallahe gafirüzzenbi ve kabilü tevbi ayetine dayalı olarak, Cenab-ı Allah’u Teâlâ o tövbe edenin tövbesi kabul buyurur. Hesabı indi ilahiyede mahfuzdur. Dilerse azap eder. Dilerse mağfiretine medar olarak cennet makamına gönderir. İnnallahe la yüselu amma yefalu sırrına dayalıdır.

أَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَى نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Secde Suresi ayet 19

وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ كُلَّمَا أَرَادُوا أَن يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ

Secde Suresi ayet 20

Evet, imanla beraber ameli salihi icra edenler için cennetler vardır ki o cennetler ki içinde kasirler bulunup, eşcarları (ağaçları) altında berrak saf sular akıp devam etmektedir. Cai ibrettir ki dünyada iken ameli salihi işleyen ile guruhi fasikinin arasında müsavat (denge) olsun. Hey hat. Şettane ma beyne huma bila meşehatin inde zevul ukuli selim ama zümreyi fasıkın ise yerleri ve makamları elbette ve elbette narı cehennemdir. Çünkü dünyada iken onlar ancak ve ancak cehennemi gerektiren ameli seyyie de bulunup isyanda münhemik düşkün olmuşlardır. Cehennem ateşiyle azaplandıklarından sonra dayanmayıp çıkmak isterler. Ne fayda tekrar cehenneme iade ederler. Ve tevbihen deniliyor ki. Sizler dünyada iken bu içinde bulunduğunuz cehennemi tekzip ediyordunuz. İşte bugün, yakinen anlamalısınız ki başınıza gelen elbette inkâr ettiğinizdendir. El cezau min cinsil amel sırrı tezahür eyledi.

وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْأَدْنَى دُونَ الْعَذَابِ الْأَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Secde Suresi ayet 21

Evet, asileri akrebi azapla azaplandıracağız ki dünya azabıdır. Aralarındaki katil gibi. Ve bu hulfe yani muhalefetül hak ile belaya ve mehan meşikatler gibi ama büyük azap onları bekler ki ahiret azabıdır. O da cehennem ateşiyle olur. Ölümden evvel tövbe eder isyanlarından dönerse, o büyük azaptan inşallahu Teâlâ kurtulup görmezler. Ama tövbesiz küfür üzere ölürlerse elbette narı cehennemi boylayacaklardır.

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنتَقِمُونَ

Secde Suresi ayet 22

Evet, acaba ayeti Kuraniyesiyle vaaz ve nasihat edilip,  dinlemeyip yüzünü çevirenlerden, nefsine zülüm edenlerden daha zalim bir kimse var mı? Ayeti Rabbani’yemiz okunduğu zaman itiraz ederek muhterizine (çekine çekine) yüzlerini çevirirler. Bilsinler ki böylesilerden elbette intikam alarak narı cehennemle  
azaplandıracağız. Ve alacağımız intikam dehşet vericidir. Velâkin umumu olarak küfürde olsun. Müslüman olup isyanlarda imrarı hayat etmiş kimse olsun. Dünyada iken küfründen ve measiden (günahlarından) tövbe edip, küfründen ve measilerinden dönmüş ise affu ilahiyeye kesbi istihkak etmiş olur. Dilek Allah’a aittir. Yani dilerse affu, dilerse azap eder.

Secde süresi seçkin ayetleriyle burada son bulmuştur.

Bediûzzaman Said Nursi Talebelerinden 
Fakih Şükrü zâde
Muhammed Nuri ÇELİK



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

E=mc2 ?

Güneş Sistemi

Güneş Sistemi
Üstteki resimle bu resim arasındaki benzerliği farketmişsinizdir Güneş Sistemi de diğer sistemlerle birlikte bir merkez etrafında dönmektedir. Ancak biz henüz bunu keşfedemediğimizden bu sözün bilimsel bir dayanağı yoktur.

Cevşen