12 Nis 2010

A’RÂF SURESİ


A’RÂF SURESİ


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

اتَّبِعُواْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُواْ مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ

A’râf Suresi ayet 3

Cenab-ı Vacibul Vucud buyuruyor ki:

Ey Âdem zade
Enayı bırakın (benliği) sizlere gönderilmiş olan Kuran-ı Mübin’e mutabeat eyleyiniz.Çünkü sizler için sebebi hidayettir. Allah’ınızdan gelen bir nurdur. Her şeyi beyan eder. Bir kelami ilahidir. Ondan başka herhangi bir maabudi batıleye mutabeat eylemeyiniz. Hâlbuki bu Kuran-ı Mübin’le müteiz olanlarınız çok azdır.

يَا بَنِي آدَمَ لاَ يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُم مِّنَ الْجَنَّةِ يَنزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لاَ تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

A’râf Suresi ayet 27

Aynı surette ayet 11 ile 25 e kadar Âdem (a.s) ile iblisin bahsi geçer. Müracaat edinilebilir. Sefvatü tefasir cilt 1
Yani, ey beni âdem (âdemin nesli) şeytan aleyhi lane kendi fitne ve iğvasiyle (aldatmak) babanız Âdemi cennetten ihraca sebep olduğu gibi, sizleri de delalete götürmesin. Sakın ebeveyyinleriniz gibi vesveselerine kapılmayınız. Zira sizleri de şermisar eder. O kendini dinleyenlere musallattır. Ehli iman kişilere tesellütü olmadığı gibi tesiri de olmaz.


وَلِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ

A’râf Suresi ayet 34

Eğer tahrip ve eğer abat  hangi şekilde olursa olsun, her kavmin ve her ferdin bir müddeti mevudesi vardır ki o müddet içinde yaşıyor. Tayin edilen bu müddet bitiminde elbette mukadder olan her ne ise bila şüphe olacaktır. Velâkin bazı sebepler yaratılıyor. Ama müsebbibi hakiki yine Allah’tır.

يَا بَنِي آدَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي فَمَنِ اتَّقَى وَأَصْلَحَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

A’râf Suresi ayet 35

Ey Âdem zade sizin cinsinizden turuki ilahiyemizden (ilahi yollar) sizlere peygamber gönderdik o peygamberler sizlere ehkami şeraiîi ilahiyemizi tebliğ etmeye memur kılınmışlardır. Herhanginiz yasaklardan sakınıp, ameli salihi icra eder, gerçek olarak Allah’a kulluk görevini yapar, ifayı emirde bulunursa mahzuniyet ile korku onun için yoktur.

وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا أُوْلَـَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

A’râf Suresi ayet 36

Ama her kim peygamberani izami tekzip edip, semavi kitaplara inanmazsa, mütekebbirane yüzünü çevirirse, ebedi olarak narı cehennemde kalacaktır.


إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ

A’râf Suresi ayet 40

Muhakkak bileseniz ki o insanlar ki ayeti Kuran-i’yemizi tekzip edip meal izaha inanmıyorlar. İman ve imanı gerektirenlerden yüzlerini mütekebbirane çevirip, delalet yolunu tercih ederek sapıtmışlardır. Onlar için mahlûkun duaları (melek olsun insan olsun) dualarına kabul kapısı açılmayacaktır. Ve onların imansız olarak yaptıkları iyilik de kabul olmayıp, red edilecektir. Ve ileyhi yes adül kelimuttayibu ma sadaktır. Yani Cenab-ı Allah’a ancak iyi olan amel ve söz kabul kapısından girebilir. Ama

فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ

Ayeti kerim buna işarettir. Zilzâl süresinin son ayeti

Cenab-ı Allah’u Teâlâ hâkimi mutlak olduğundan kimsenin sayini heba etmez. Bila iman edilen ameli salih menfaati ancak ve ancak dünyada iken sahibine yarar gerektirir. Yani kabrin tünül kapısından geçmez. Evet, öte tarafa geçmesi mümkün değildir. Bunun müstaki ise Allah’ın kavli şerifi ve ma dua ül kâfirine ille fi dalalin buyurmasıdır. Yani münkür ve kâfirlerin iyilikleri kabirden öte giremez. Evet, onlar cennete dâhil olmazlar ta ki deve iğnenin deliğinden geçmeyinceye kadar. Binaen aleyhi deve iğnenin deliğinden geçmediği gibi bunlarda cennete dâhil olmazlar. İşte bu şekilde mücrimleri cezalandıracağız. O mücrimler ki Allah’a karşı her çeşit günahları işlemişlerdir. Semavi kitapları peygamberlerin sözleri bi tamamiha red etmişlerdir.


 

لَهُم مِّن جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِن فَوْقِهِمْ غَوَاشٍ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ

A’râf Suresi ayet 41

O mücrimler cehennemin içindeyken ateşten ferraş vardır. Onların üzerinde de yine ateşten lahafe (yorgan) benzer ateşten perde vardır. Hem altlarında ve hem de üstlerinde yakıcı ve azap verici ferraş çeşitleri vardır. İşte bu şekilde zalimleri cezalandırırız.

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
A’râf Suresi ayet 42

Ama iman ile ameli salihi icra edenler, Allah’a ve Resul’üne itaat edenler için cennetin ebedi olarak duhul ile ilahi sonsuz nimetleriyle müteneim her çeşit nimetlerden faydalaşmalarıyla ulvi makama haiz olarak cemali ilahiyeyi kesbi istikak ederek (kazanarak) ebediyen kalmaktır.

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنْ غِلٍّ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ وَقَالُواْ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ لَقَدْ جَاءتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ وَنُودُواْ أَن تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ

A’râf Suresi ayet 43

Evet, cennete ithal olunanların kalplerinden hased, kin, buğz kaldırıp yerine muhabbet taatuf (meyil etmek) koyduk. Nasıl hadiste “yedhulune cennete ve leyse fi kulubi ba’dihim ala ba’di gıllun”  buyurmuştur Peygamber Efendimiz (S.A.S) el hadis Manayı hadis: öyle bir cennete girerler ki, o cennet ehlilerin kalplerinde buğz, kin, nefret asla olmaz. Öyle bir cennet ki eşcarın (ağaçların) altından nehirler akar sözleri şöyledir: Yüce Mevla’mıza şükürler olsun ki biz aciz kullarını bu cennetin sonsuz nimetlerine vasıl eylemiştir. Cenab-ı Allah’ın Deryayı Rahmeti eğer biz aciz kulları kabul etmeseydi elbette kendi amelimizle bu sonsuz nimeti ilahiyeye layık ve vasıl olmamız mümkün olmazdı. Dünyada iken, kendilerine gelen Rusulleri tasdik edip, ihbarı anillahi kabul etmişlerdir. Binaen ala zalik. Melekler onları çağırıp Ey müminler!
İşte dünyada ettiğiniz ameli Salih münasebetiyle Cenab-ı Allah’u Teâlâ tarafından bu cennetler sizlere verilmiştir.

وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَن قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقّاً فَهَلْ وَجَدتُّم مَّا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقّاً قَالُواْ نَعَمْ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ


A’râf Suresi ayet 44

Evet, Bada inkidail hükmü, yani herkes kendine layık makama girdikten sonra, cennetteki müminler istiza en bi Halil küffarı yani cennetteki Müminler cehennemdeki küffarların haline alaycasına şöyle nida ederler:
         Ey nefsine zülüm eden insanlar dünyada iken cehennemin azabını inkâr ediyordunuz. Cenab-ı Allah’ın bize verdiği Vaâdi Sübhaniye’sine nazaran cennet nimetlerine rastladık. Acaba sizler de sizin hakkınızda Cenab-ı Allah’ın o vaidi şedide ve azabı feziaye rastladınız mı? Cevaben: ‘Evet rastladık’ derler aralarında bir melek çağırıp Allah’ın laneti o zalimlere olsun ki dünyada iken Cenab-ı Allah’ın sözlerini inkâr ediyorlardı. Nefislerine zülüm ederek ilahi yasaklardan içtinap etmezlerdi (sakınmazlardı).  Maalesef diğer ibadullahı da zulüm etmeye ve günah işlemeye hukuki mahlûka tecavüz etmeye helal ve haramı ayrıt etmemeye ve idrakinden aciz bırakmaya ve isyana teşvik ederlerdi.

الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاً وَهُم بِالآخِرَةِ كَافِرُونَ

A’râf Suresi ayet 45

İşte onlardır ki ibadullahı rahi müstakimden (doğru yoldan) çevirip, eğri yol olan delalet yoluna girmelerini teşvik ediyorlardı. Ve onlar cehennemi ve cehennemdeki azabı inkâr ederlerdi. Nakıs (noksan) akıllarıyla diyarı ahireti inkâr eder gibi tağudlara taparak mabudi batıleye i’tina ile itibar ederek hak ve hakikatten baiz oldular ( uzaklaştılar) dünyadaki fikri menhusları (kötü fikirleri) kendilerine faydasız kaldı.

وَنَادَى أَصْحَابُ النَّارِ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ أَنْ أَفِيضُواْ عَلَيْنَا مِنَ الْمَاء أَوْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ حَرَّمَهُمَا عَلَى الْكَافِرِينَ

A’râf Suresi ayet 50

Cenab-ı Allah’u Teâlâ her iki taifenin muhaverelerinden (birbirleriyle konuşmalarından) bahis ederek şöyle buyuruyor. Ehli nar ehli cenneti seslenerek biraz cennet suyundan bize vererek biz de o sudan içip, harareti nariyemizden az da olsa teskin edelim. Ve ya Allah’ın sizlere verdiği rızıktan bizlere ihsan edeseniz. Cevaben cennet ehli buyururlar ki: ‘bileseniz her ikisinden de Allah’u Teâlâ tarafından ehli nara haram kılınmıştır. Yani ehli nar cennet ehline yakın akraba da olsa ne kadar istek de bulunurlarsa da beyhudedir faydasızdır.

الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَهْواً وَلَعِباً وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ نَنسَاهُمْ كَمَا نَسُواْ لِقَاء يَوْمِهِمْ هَـذَا وَمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ

A’râf Suresi ayet 51

 

O kâfirler ki, onlara gelen semavi dinlerine istihza ve alaya ettiler. Zaharifi dünya (dünya hayatı) onları sapıtıp ahiret hayatlarını ve ahiret hayatını gerektiren amelleri de unuttular. Ve mahkemeyi kübramızı da unuttular. Onlar bu günü unuttuğu gibi biz de onları azaba tergeyip helak olduklarına mubalat etmedik (kayırmadık) ayeti ilahiyemizi inkâr ettikleri için.

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ

A’râf Suresi ayet 55

Yani korku ve sırren Cenab-ı Allah’ın rahmetine iltica ederek yalvarınız. Raf’î savut (sesin yükselmesi) ile niyazda bulunmayın. Zira Allah’a karşı sui edep oluyor. Bunun için Efendimiz (s.a.s) buyurmuştur ki: ‘en ne kum la ted’une esemme ve la gaiben’  el hadis
Yani siz sağır olanı ve yahut sizlerden gayip olup halinizden habersiz olanı mı çağırıyor musunuz? Zannediyorsunuz dikkat edin. Yani öyle bir zatı muallânın huzurundasınız ki sizin gizli ve aşikârlarınızı bilir.

وَلاَ تُفْسِدُواْ فِي الأَرْضِ بَعْدَ إِصْلاَحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفاً وَطَمَعاً إِنَّ رَحْمَتَ اللّهِ قَرِيبٌ مِّنَ الْمُحْسِنِينَ

A’râf Suresi ayet 56

Yani peygamberlerin vasıtasıyla Cenab-ı Allah’u Teâlâ yeryüzünü ıslah etmiş iken siz insanlar measileri işlemekle ifsad (fesada) etmeyiniz. Allah’ın rahmetini dileyerek azabından kaçınınız. Sureti kat’iyede bileseniz ki rahmeti ilahi iyilikleri yapana yakındır.

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ

A’râf Suresi ayet 146


Yani mütekebbir ve münkirler ayeti ilahiyemizde menfaatlenmekten men ederim. Ayeti ilahiyemizi tefekkürden aciz kalarak i’tiba etmezler (önem vermezler). Velâkin ayetlere inanıp iman etmezler. İrşat yolunda uzaktırlar. Fuhşiyat zülüm yollarına çok yakındırlar. Bu ne demektir? Ayeti ilahiyemizi tekzip ettikleri için gaflete dalıp kötülükleri görünce kendilerine menfaat yolu olarak kabul edip seçerler. Doğruyu görünce şeytanın ve nefsin malholyaları (vesvese ve boş hayallerini) kabul edip Hakk’ı red ederler. İşte ehli gaflet bunlardır.

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوباً عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالأَغْلاَلَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ آمَنُواْ بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

A’râf Suresi ayet 157

Cenab-ı Allah’ın şefkat ve rahmet o insanlara vasıl olur ki onlar o Resul ve muhbiri sadık olan Nebiyi Ümmü’ye mutabeat ederek ve onun getirdiğini kabul edip amel işlerler. O insanlar gönderdiğimiz o Nebi Ümmi’nin vasfını ve şiyemi mübarekesini (mübarek huy ve tabiatını) ellerinde bulunan semavi kitabımız olan Tevrat ve İncil’de görüp tasdik ederek iman etmişlerdir ki o emri bil mârufi ve nehi anil münkeri helal ve haramı iyiyi ve kötüyü bi hakkıl yekın beyan ederek onlar ile Allah’u Teâlâ arasında vasitai kül olmuştur. İşte o insanlar ki onun sözlerine inanıp kabul ederek ona saygı duyup elindeki Kuran’a mutabeat etmişlerdir. Elbette onlar Fevzi felaha vasıldırlar. Yani kurtuluşa vasıldırlar.

 

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعاً الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ يُحْيِـي وَيُمِيتُ فَآمِنُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

A’râf Suresi ayet 158

Evet, kat’i bir surette Cenab-ı Allah’u Teâlâ emir buyuruyor ki:

Ya Nebiyim Muhammed (S.A.S)

Allah’ın emriyle yeryüzünde ne kadar âdem zade insanlar var ise bil cümlesine peygamber olarak gönderilmiş olduğunu haber ver. Bu öyle bir Allah’ın emridir ki yer ve gök içindekileriyle ne ki varsa bütün zerratıyla, keyfiyetiyle, kemiyetiyle(miktarıyla), görüntüyle, canlılığıyla, cansızlığıyla her ne ki varsa onun mülk ve memlüküdür. Tasarrufat hakkı ancak ona müsellemdir (aittir). İhya ve imata edici (hayat vermek ve öldürmek) ancak onun kaza ve kaderine bağlıdır. Hal böyleyken siz insanlar Allah’a ve O’nun Resul’üne olan Muhammed-ül Nebi Ümmi’ye iman edin. Zira O da Allah’ın emriyle Allah’a ve Allah’ın bütün kelimatlarına inanmıştır. Sizler de ona mutabeat  (itaat) ediniz ki hidayeti kübrayı ilahiyeye vasıl olmuş olasınız.

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ

A’râf Suresi ayet 172

 أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ

A’râf Suresi ayet 173

وَكَذَلِكَ نُفَصِّلُ الآيَاتِ وَلَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

A’râf Suresi ayet 174

Evvelki ayette İbni Abbas’ın rivayetine göre Cenab-ı Allah’u Teâlâ irade eyleyip Âdem (a.s) Sülbünden halk edecek bütün nesmeleri istihrac ederek (çıkararak) bu hitabı muallâsında bulunup, vahidi mutlak olduğunu rububiyete yalnız olduğunu, ikrar ettirdi ki rûzi mahşerde mahkemeyi kübrayı ilahiyede böylesi bir vahdaniyetten ve rububiyetten daha evvel haberimiz olmadı ki ibadet edip isyanda bulunmayalım. Ve yahut itiraz ederek demesinler ki bizden önceki atalarımız delalete girmişlerdir. Biz isek onların yollarını taklit ederek mutabeat gösterdik bizden önceki ehli delaletin mutabeatiyle mi bizlere azabı cehennemi vereceksiniz? Diye itiraz da bulunmasınlar. İşte misakı beyan ettiğimiz gibi ayetlerimizi de beyan ediyoruz ki tefekkür edip batıldan ve abalarının taklidinden dönsünler. Makamı cenneti layık bir şekilde kesbi istihkak etsinler.

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيراً مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَـئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

A’râf Suresi ayet 179

Cenab-ı Allah’u Teâlâ  “el kadiril kayyum el muktediri ala kulli şeyin” bu ayeti kerimesinde çok mühim beyanat veriyor. Buyuruyor ki hatabi cehennem (cehennem yakıtı) olarak kalemi ezelide şakavatları tesbit ve mukarrar olarak taifei kesire, cinlilerden ve âdem zadelerden cehennem için yaratılmış gibicesine amelleri vardır. Evet, onların kalpleri var ama idrak edemezler hakikati bilmezler. Gözleri var fakat delaili kudreti ilahiyeyi görmezler. Tasdikten mahrum kalırlar. Kulakları vardır. Velâkin ayeti ilahiye ile mevaizi haseneyi (güzel öğütleri)  istima etmezler (dinlemezler).  İşte bu taifei mahlûk hayvan gibidirler. Belki hayvanlardan da aşağıdırlar. Zira hayvan menfaat ve zararını idrak edip zarardan kendini vukaye eder (korur). Maalesef bunlar değil.

وَإِذَا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُواْ لَهُ وَأَنصِتُواْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

A’râf Suresi ayet 204

Kuran-ı Kerim kıraat edildiği zaman, istimâ ediniz (dinleyiniz).  Nereden geldiğini, nereye geldiğini, neden geldiğini tefekkürle dinleyiniz ki rahmeti ilahiyeye vasıl ve layık olasınız. Evet, o Kuran-ı mübin, Allah’tan geldiğini emaneten peygambere verildiğini sizler için geldiğini inanasınız. Söz kalmaz yani Cenab-ı Allah’u Teâlâ Kuran vasıtasıyla zati ilahiyesini kullarına tanıtıp mabudi hakiki ve yalnız ibadete müstahak olduğunu burhani bahirleriyle (açık delilleriyle) beyan etmiştir. Bir insan kendi şahsına bakarak ne kadar mucize varı yaratıldığını idrak ederse mürabbisini de ne kadar büyük olduğunu elbette anlar. Evet, bir peygamber (s.a.s) Allah’ın ferman kitabını emaneten aldığından onlar ki o emaneti ilahiyeyi muhafaza etmeye ve harfiyen Allah’ın iradesi üzere kullarına tebliğ etmeye memur kılınmıştır. Ve bundan sonra ketim etmeye (saklamaya) ve ihanet edip, bazı kimselere söyleyip, bazılardan gizletmeye ve yahut o Kuran-ı Mübin’den bazı ayeti ilahiyeyi zikir edip bazıları da perde altına bırakmaya kalkışmak hâşâ ve hâşâ ki olsun. Çünkü böyle bir hareke herhangi bir peygambere layık değildir. Belki ihanetin ta kendisidir. Âlim Allah’u Teâlâ böyle bir şeye razı olmadığı gibi emaneti ilahiyesini de böylesi insanlara teslim etmesi mümkün olamayacağı da şüphesizdir. Evet, siz insanlar için geldiğinin anlamı şudur ki:
         Bilesiniz ki Cenab-ı Allah’u Teâlâ yer ve gökleri sizler için yaratmış olduğunu ve her ikisinden de sizler için nihayetsiz olarak menfaat var olduğunu anlayasınız diye Kuran vasıtasıyla sanki hususi olarak size hitap ederek her şeyi aşikâren beyan etmiştir. Ve sizlere Vaâdi Sübhaniye’sinde bulunup her kim anlayıp hakkıyla ifayı ibadet ederse onun için mükâfat olarak cennet makamları vardır. Ve her kim red ederek ibadeti ilahiyesinden istinkâf edip (kabul etmeyip) isyan edip müsiren (direnerek) vefat ederse, onun için darul mücazat olan cehennem mevcuttur. ‘’Fe la yelumenne ehadün münhüm illa nefsehü’’ kaidesince herkes kendi nefsine levme etsin(kınasın). Kötü ise kendi nefsinedir. İyi ise kezalük (yine kendinedir). Burada a’râf süresi seçkin ve önemli ayetleriyle hitam buldu.

Bediûzzaman Said Nursi Talebelerinden Fakih Şükrü zâde
Muhammed Nuri ÇELİK


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

E=mc2 ?

Güneş Sistemi

Güneş Sistemi
Üstteki resimle bu resim arasındaki benzerliği farketmişsinizdir Güneş Sistemi de diğer sistemlerle birlikte bir merkez etrafında dönmektedir. Ancak biz henüz bunu keşfedemediğimizden bu sözün bilimsel bir dayanağı yoktur.

Cevşen