LÛGAT (SÖZLÜK)
Adavet: Düşmanlık. |
Agâh: (Ageh) Haberdar. Uyanık. Kalbi uyanık. Malumatlı. Basiretli. Vâkıf. Bilen. |
Ağniya-i şakirin: Şükreden ve infâk eden zenginler. |
Ahiz: Alan |
Ahkâm: (Hüküm. C.) Hükümler. Kanunlar. Nizamlar. |
Ak-i valideyn: Ana babasına asilik eden |
Âmâde: Hazırlanmış, hazır. |
Amîm: Herkese mahsus. Umuma âit. * (C.: Umem) Tam, tamam |
Anifen: Az önce, demin,yukarıda. |
Âsân: Kolay. |
Ataya: (Atiyye. C.) Lütuflar, Bağışlar, Armağan, Bahşişler, İhsanlar. |
Âyâ: Acaba, hayret! |
Ba’se: Dirilip, mahkemeyi Kübra’ya varıp dünyadaki ettiklerinden hesap verme |
Bâdî: Sebep olan, Yol açan |
Bağy: Azgınlık. |
Bedihî: Aşikâr, belli ve açık olma. * Ansızın zuhur eden. * Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık. delilsiz bilinen şey |
Bedîî: Eşsiz güzellikte olan. |
Berahin: (Bürhan. C.) Deliller. Şâhidler. Bürhanlar |
Berahin-i katıa: Şeksiz ve şüphesiz olan kat'i deliller, |
Bevatın: Gizli ve kapalı şeyler. Aşikâr olmayan şeyler. |
Biat: Bağlılığını, itimadını bildirmek, kabul etme, seçme. |
Bidâ: Bidatlar, sonradan çıkan şeyler. |
Bitamâmihâ: Tümüyle, tamamen. |
Buhul: Tamahkârlık, cimrilik. |
Bühtan: İftira |
Cah: (Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar. |
Camid: Ruhsuz, cansız. |
Cây: Yer, makam, mevki. |
Cehd: Çabalama, Gayret, Fedakârlık. |
Cehren: Açıktan, alenen. |
Cem: Toplama. |
Cerime: Günah, suç. |
Cevarih: El, ayak gibi vücud azaları, organlar |
Cezâlet: Akıcılık, Düzgünlük |
Cezil: Bol. Çok |
Cidal: Sözle mücadele. Ateşli konuşma. Niza. * Muharebe. Cenk. Kavga. |
Cife: Kokmuş et, ölü hayvan, leş. |
Cur'a: Tek yudum. Bir içimlik. Bir yudumluk. |
Cühela: Cahiller. |
Dehriyyûn: Zamanı tanrılaştıran îmansız felsefeciler |
Deni: (Deniyyât) Soysuz, alçak, ahlâksız. |
Derhâtır: Hatırlama. |
Deyki maişet: Maişet darlığı |
Dide: Göz, ayn, çeşm. * Görmek. * Gözcü. * Göz bebeği. * Göz ucu |
Dilşâd: Gönlü hoş olmuş. |
Dûçâr: Uğramış, yakalanmış, maruz kalmış. |
Dûn: Aşağı. |
Dürr: (Dürdâne, dürre) İnci. İnci tanesi. |
Ebdan: Bedenler. Tenler. |
Ebrâr: (Berr. C.) İyi insanlar, Dürüst insanlar, Sâdıklar |
Ecnâs: Cinsler, türler. |
Efvacen: Cemaat cemaat, zümre zümre |
Ehanet: Küçültücü, hakir gösterici |
Ehbar: Âlimler. Yahudi âlimleri. |
Ehval: (Hevl. C.) Korkular. Korkulacak hâller. Fenalıklar. |
Eklimali eyatim: Yetim malı yemek. |
Encâm: Son, nihayet, netice. |
Enva: çeşitler, neviler |
Ervâh: Ruhlar, canlar. |
Esbak: Geçenki, geçen, evvelki, önceki. Daha önce geçmiş olan. Evvel gelen. |
Eshiya: (Sahi. C.) Cömertler, sahiler. |
Eşed: Daha şiddetli. Çok fazla şiddetli. Pek fazla şiddetli |
Evamir: Emirler, emredilenler, vazifeler |
Evfa: Çok vefalı. Çok sadakatli. Ahdine vefası kuvvetli. * En çok. Pek tamam. * Tam yetişmek. |
Ezvac: Eşler,Çiftler. Zevceler. Nikâhlı karılar. * Kocalar. |
Fârika: Ayırıcı özellik. |
Fâsık: Kötülük düşünen,(Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse |
Fâsid: Bozuk, yanlış. |
Faş: Meydana çıkmış. Yayılmış. * Anlaşılmış olan. |
Fazahat: (Fazâyih) Alçaklık, edepsizlik, hayâsızlık. |
Felah-yab: Kurtulan, kurtuluşa eren, felah bulan. |
Ferec: Rahatlama, Ferahlık, Genişlik. |
Feseka: (Fâsık. C.) Fâsıklar. |
Fevahiş: (Fâhiş. C.) Fâhiş işler. Bozuk işler. Kötü ve haram olan işler, ameller. |
Fevakih: (Fâkihe. C.) Meyveler, yemişler |
Fısk u fücur: Allah'a isyan içinde olmak, günah işlemek. |
Fitneengiz: Fitne sesebi olan. |
Fukarâ-i sâbirîn: Sabreden yoksullar. |
Fütur: Gevşeklik, Bıkkınlık |
Gabavet: Ahmaklık, anlayışsızlık, bönlük, kalın kafalılık |
Gabî: Anlayışsız, Ahmak, Kalınkafalı,Bön. |
Galiyzül kalp: Kalbi katı olanlar |
Gılzet: Kabalık, sertlik. * Kalınlık, galizlik. şiddetli |
Giriftar: Tutulmuş. Yakalanmış.Müptela |
Habis: Kötü. Pis. |
Hacel; (Hacl) Utanma, sıkılma, hayâlılık. |
Haceri emlüs: Yumuşak taş |
Hâib: Nasipsiz, ümitsiz, utanan. |
Halas:Kurtulma, kurtuluş. Selâmete ermek. |
Halisen: İçtenlikle |
Hamakat: Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. Anlayışsızlık |
Hamim: Sıcak ve kızgın su. cehennemin kaynamış olan kan ve irinleri |
Hamka: Ahmak ve budala |
Harr(e): Hararetli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı. |
Hasaret: Zarar, ziyan, hasar |
Hasene: İyilik. Güzellik. Hayırlı amel. Allah rızasına çok uygun iş |
Hasîr: Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. * Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz. |
Hasise: (Hisset. den) Kötü huy, fena tabiat. * Ufak, değersiz. * Tamahkâr, cimri. |
Hatıf: Süratli kapıp götürücü. * Göz kamaştırıcı şimşek. |
Havf: Korku. |
Hayme: Çadır. |
Hevl: Korku. Korku verici. * Ürkmek. Dehşet. Yılgınlık. İhtilâl-ı dimağ (beyindeki bozukluk) sebebi ile bâzı hayâli suretler tevehhüm ederek ondan korkmak. |
Hilâf: Aykırı, Zıt, Karşı, |
Hilm: Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecandan korumak. * Vakar. Sükûn. |
Hisseyab: Hisselenen. Faydalanan. Hisse alan. |
Hitam: Son, nihayet. |
Hizbüşşeytan: Şeytana uyan topluluk. |
Iyal: Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler. |
İbraz: Gösterme, meydana koyma |
İbtida: Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta. |
İctinab: Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak. Kaçınmak. |
İhrak: Yakma. |
İhtilat: Karışmak, karışıp görüşmek. |
İhtirâ: İcat,Buluş,Yyepyeni bir şey ortaya çıkarma |
ihtirâat: Buluşlar |
İhya: Diriltmek, Hayat vermek, Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak |
İîraz: itiraz |
İkab: Ceza |
İktifa: Yetinme, fazla istemeyiş. Yeter bulmak. Kâfi görmek. Var olanı yeter saymak |
İlka: Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak. |
İllâ: -den başka.,ille de, mutlaka.,yoksa, aksi takdirde. |
İlliyyîn: Cennetin en yüksek yeri. |
İmate: Ölü hale getirmek. Öldürmek. Fena etmek. |
İmhal: Erteleme, mühlet verme |
İmrâr ı hayat: Hayat geçirme |
İmtizâc: Uyuşma, kaynaşma. karışmak |
İnâbe: Günahı terkedip hakka yönelme. |
İnzal: (Nüzul. dan) İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme |
Îrâd: Söyleme, Dile getirme. |
İsnadat: (İsnad. C.) İsnadlar. Bir kimseye yükletilenler, nisbet edilenler. |
İstifham: Sual sorup anlamak. Anlamak için sormak. |
İstihrac: Çıkarma,Bir şeyin içinden bir şey çıkarmak. |
İstihza: Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek. |
İstikrâr: Karar kılma, yerleşme. |
İstinkâf: Kabul etmemek. Çekimser kalmak |
İstişare: Fikir danışmak, Konuşmak. |
İş'ar: Bildirme, gösterme,anlatmak.Yazı ile haber vermek. |
İştiyak:Şevklenme, şevk duyma, Fazla arzu ve şiddetli istek |
İtmînân: İnanmak,Tatmin olma, Emin olma, kendine güvenme. |
İzdiyâd: Artış, Çoğalma |
İzhar: Açığa vurma. Meydana çıkarma. * Göstermek |
İzhar: Gösterme |
Kabih: (Kabiha) Çirkin, fena, kötü, yakışıksız, ayıp. |
Kamet: Boy |
Karabet: Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık. |
Karabet: Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık. |
Karinusu: Ahlakı Kur’ana muhalif olan kişiler |
Kâzib(e): Yalancı. Yalan söyleyen. |
Kazurât: Pislikler. |
Kazurât: Pislikler. |
Kebâir: Büyük |
Kemter: Aciz. Fakir. İtibarsız, Değersiz |
Kesb: Kazanmak. Elde etmek. |
kesb-i istihkak : hak kazanma |
Kesîr: Çok, Bol |
Ketm: Saklamak. Gizlemek. Sır tutmak. Söylememek. |
La'be: Bir kere oynamak. |
Lebaleb: Ağzına kadar dopdolu. |
Lehviyât: Günahlı eğlenceler. Nefsanî gayr-i meşru oyun ve eğlenceler. |
Libas: Elbise. |
Livechillah: Allah namına. |
Lü'lü': İnci. * Parlak. Ziyalı. Kıymetli. |
Ma’lumissin: Yaşları belli |
Mâbûd: Kendisine ibadet edilen |
Magdub: Hiddet ve gadaba uğramış. Doğru ve hak dini tanıyamamış ve rahmetten mahrum kalmış. Lütf-u İlâhîden mahrum olmuş. |
Maharim: (Mahrem. C.) Mahrem olanlar. Haram olan şeyler. |
Mahfi: Gizli |
Mâ-i mukattar: Damıtık su. |
Maktunnesil: Nesli kesilmek. |
Mal-i hulya: Vesvese, kara sevdâ, kuruntu, boş hayaller. |
Mâsadak: Bir hükmü veya sözü doğrulayan, tasdik eden husus |
Mâsivâ: Allah’tan başka bütün varlıklar, Yaratılmışlar, Dünya ile alâkalı şeyler. |
Mâsiyet: İsyan, günah. |
Maslahat: Fayda, maksad, keyfiyet, İş, mes'ele. * Sulh yolu. *. |
Matekaddem: Geçmiş zaman, mâzi. * Sâbık. Geçen şey. * Önceleri. |
Matlub: İstek, istenilen şey. |
Meâsi: İsyanlar, günahlar. |
Mebguz: Sevilmemiş. Buğzedilmiş. Nefret edilmiş. |
Mebhas: Kısım. Bahis. Fasıl. Bir mes'eleye âid söz. * Arama, araştırma yeri. * Bir şeyin arandığı yer. |
Mebtun: Karnı hasta olan kimse. |
Me'cur: Karşılık almaya, mükâfata hak kazanmış kimse |
Medar: Vesile., Vasıta, Sebeb, |
Mederred: Zarar |
Medîh: (Medh. den) Övmeye ve medhetmeye sebeb olan şey. Övme mevzuu. |
Mefhum: Mânâ. İfade,kavram |
Mefruz: Farz olunmuş. Farz hâline gelmiş |
Meftûn: Tutkun,âşık |
Megfiyül: Gizli |
Mehan: (Muhan) Kendine ihanet olunmuş. * Alçak kimse. |
Mehid: Halis |
Mehma-emken: Olabildiği kadar. Mümkün mertebe. |
Mekârim-i ahlâk: Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ahlâkına ve onun sünnet-i seniyesine ittiba ve imtisâl edenlerin ahlâkı. |
Melâbe: Oyuncak. |
Melce: Sığınak, sığınacak yer |
Melcê: Sığınak. |
Memnuat: Yasak şeyler |
Menfur: Nefret edilen, sevilmeyen. İğrenç |
Menhiyat: Yasaklar, Şer'an haram edilenler, İlâhi emirle men'edilmiş olanlar. |
Menhus: Uğursuz. Kötü. |
Mensûh: Hükümsüz. |
Merdud: Reddolunmuş. Kabul edilmemiş. |
Merhûn: Rehin edilmiş. |
Mesâib: Musibetler. |
Mesakin: Meskenler. Oturacak yerler. |
Meskenet: Miskinlik. Tembellik. Uyuşukluk. Bitkinlik. Beceriksizlik. Fakirlik. Yoksulluk. |
Mesrûrâne: Sevinçli bir şekilde |
Mesubat: (Mesube. C.) İyiliğe karşı Allah (C.C.) tarafından verilen mükâfatlar |
Meşahat: (Müşahha) Münakaşa, kavga etmek, çekişmek, |
Meşakkat: Sıkıntı,güçlük |
Metbû: Kendisine uyulan. |
Me'va: Mekân. Varılacak yer. Mesken. * Sığınacak yer. |
Mêvâ: Yer, mekân. |
Mevâki’: Mevkiler. Duracak yerler |
Mevalat: Dost, yardımcı |
Mevâlîd: Varlıklar. |
Mevati: (Mevti. C.) Ayak basılan yerler. |
Mevîza: Öğüt, nasihat. |
Mevkıf:. Ayakta duracak yer. Durak. Durulacak yer |
Mevtın: (C.: Mevatın) Yerleşip oturulan, yurt edinilen yer. |
Mev'ud: Söz verilmiş. Vaadedilmiş. Vâdeli. Vadesi muayyen ve mukadder olan. * Evvelden takdir olunmuş. |
Mihan: Sıkıntı |
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Sıkıntı, Tasa. Dert. Belâ |
Muâhede: Antlaşma. |
Muaheze: Sorgulama, Azarlama. Çıkışma. Darılma, ayıplama, kusurlu bulma, suçlama, Alay eder tarzda karşısındakini küçümseme. Tenkid. |
Muallâ: Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek. |
Muavenet: Yardım |
Muâvenet: Yardım. |
Mufarakat: Ayrılık, ayrılmak. |
Muğibat: Gizli |
Muhâvere: konuşma. |
Muhteriz: Sakınan. Çekinen. Çekingen. |
Mukabele: Karşılık verme, Mücadele. |
Mukatele: Savaşmak,birbirini vurmak, öldürmek. Vuruşmak, kavga, döğüş. |
Mulim: (Elem. den) Elem ve keder verici. |
Muntazır: Bekleyen. Gözleyen. Birisinin gelmesini bekleyen. |
Musaffa: Safileşmiş, Arıtılmış, Temizlenmiş, Süslenmiş. |
Musâlâha: Barışma, anlaşma. sulh |
Musır: Israr eden. |
Mutabaat: Karşılıklı anlaşma. Uyma tâbi olma. Bir şeye uyup muvafakat etme. |
Mutahhar: Temizlenmiş. |
Mutî: İtaat eden, Boyun eğen, |
Muvacehe: Karşı, yüzyüze. |
Muvahhidin: Allahı bir kabul edenler. |
Mübâhese: Söz etme, konuşma. |
Mübalat: Kayırmak. * Dikkat etmek. İtina göstermek. |
Mübâşeret: Girişmek, işe başlamak |
Müberra: Beri. Müstesnâ. Fenalıktan uzak kalmış. Münezzeh. Temiz. Noksansız. arınmış, temize çıkmış. |
Mübtedi: Başlayan, Yeni başlamış, |
Mücâzât: Cezalandırmalar. |
Mücevvef: (Cevf. den) İçi boş şey, içi boşaltılmış |
Müdâhene: Dalkavukluk. Menfaat beklediği bir kimseyi yüzüne karşı medhetmek. Koltuklamak. Bir kimsenin yüzüne karşı iyi görünmek. Münâfıklık. |
Müdrik: Anlayan, kavrayan. |
Müfteri: İftira eden. |
Müheyya: Hazır |
Mühtedî: İmana gelen, iman eden, Allâh'ın lûtfu ile hakikate ulaşmış, doğru istikameti bulmuş, hidâyete ermiş |
Mükezzib: Yalanlayan. |
Mülâki: Buluşan, kavuşan. |
Münbit: Verimli. |
Müncî: Kurtarıcı. |
Münhemik : (Hemk. den) Bir işin üzerine çok düşen. Bir işte çok uğraşan. |
Münkad: İtaat eden, Boyun eğen, İnkıyad eden, Uyan |
Münkir: inkâr eden, |
Müsâvât: Eşitlik, denge. |
müsâvi : Eşit |
Müsdakı: Doğrulayıcı,tasdik eden, |
Müsellem: (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. |
Müsemmâ: İsimlendirilen. |
Müsemmen: Paha biçilmiş ve takdir edilen kıymet karşılığında satılmış olan şey. |
Müstehzi: Alay eden, alaycı. |
Müstekar: Karar kılan, yerleşen, sabit. |
Müşâbih: Benzer |
Müşâhid: Gören, seyreden. Görmekle tetkik eden. |
Müteferrik: (Fark. dan) Çeşitli. Kısım kısım. Başka başka. Dağınık. ayrı ayrı, parça parça |
Mütehayyir: Şaşkın,şaşırmış, hayrette kalmış. |
Mütekebbir: Büyüklenen, büyüklük taslayan. |
Mütekebbirane: Kibirlenerek, büyüklenerek. |
Mütelezzizane: Lezzet alarak. |
Mütemerrid: İnatçı, ısrar eden, dik kafalılık eden. Kibirlilik eden |
Mütemessik: Sımsıkı yapışan. |
Mütena'im: (Ni'met. den) Nimetler içinde |
Mütenaîm: Nimetlenen. |
Mütenâsib: Uygun, Uyumlu, Birbirine yakışan. |
Mütenasibül e’za: Uzuvları uyumlu |
Mütevâtir: Yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun bir olay hakkında verdikleri kesin haber. |
Müyesser: Nasip olma. |
Müzeyyen: Süslü, Ziynetli. |
Nabud: (Nâ-bud) Mâdum, yok olan, bulunmayan. Perişan olmuş. * Sonradan yok olan. |
Naîm: Bolluk,cennet, |
Nasir: Nusret eden, zafer veren. Yardımcı |
Naşi: İleri gelen, kaynaklanan, dolayı. |
Natık: Konuşan. Söz eden, söyleyen, beyan eden. İdrak eden. Bildiren. Fikir ederek düşünen. |
Nazar: Bakmak |
Necat: Kurtuluş, selâmet |
Necis: Pis, murdar, necasetli, |
Nefha: Üfürme |
Nekais: Noksanlıklar. |
Nemime: Söz götürme. Lâf taşıma. Bir kimse aleyhindeki sözleri ifsad maksadıyla kendisine eriştirme. |
Neşvünemâ: Büyüme ve gelişme. |
Nisa: Kadınlar. |
Rahi: Yola ait, yolla alâkalı, yola dâir. |
Rahmımâder: Ana rahmi. |
Rayb: Kuşku, Şüphe, Şek, Reyb |
Rayiha: Koku |
Rayihayı habise: Pis kötü koku |
Redi: (Rediye) Fenâ, kötü, bayağı. |
Refik: Arkadaş, eş. |
Reva: Uygun, Lâyık. |
Revan: Giden, akıcı |
Rica: Ümid etme, isteme. |
Saab: Zor, güç, çetin. |
Sabâvet: Çocukluk. |
Sadır: Sudur eden, çıkan, meydana gelen. |
Sai: Çalışan. |
Sakar: Cehennem ismi |
Sakil: Güç, Ağır, Can sıkıcı, Çirkin, Hoş olmayan, yakışmayan |
Savt: Ses. Bağırmak |
Sây; Çalışma, emek. |
Segair: Küçük günahlar |
Sehil: Kolay |
Sekerat-ül mevt: Ölüm halindeki kimsenin kendinden geçmesi, can çekişmesi hali. |
Selb: Kapma, kendine çekme, inkâr etme. |
Selef: Önceki, yeri doldurulan |
Setir: Örtme, kapama, gizleme. |
Seyyiat: (Seyyie. C.) Çirkinlikler, Kötülük, günahlar, suçlar. Kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar |
Seyyib(e): Kadın görmüş erkek, erkek görmüş kadın. Dul kadın. |
Seza: Lâyık, münasip. uygun |
Sırkat: Hırsızlık |
Sicn: (C.: Sücun) Hapis, zindan. |
Sinn: Yaş |
Sukut: Düşüş |
Suleha: (Sâlih. C.) Salihler. Salâhiyetli, günah işlemeyen iyi insanlar. İlim ve amelde, ibâdet, taat ve takvâda terakki ve teâli eden büyük zâtlar. |
Sühûlet: Kolaylık. |
Süluk: (Silk. den) Belli bir gruba girme. Bir yolu takib etme |
Sürûr: Sevinç, neşe. |
Şekavet: Haydutluk, eşkiyalık, |
Şekavet: Her çeşit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düşmek. Sıkıntıda kalmak. Eziyet, Mutsuzluk |
Şemta: Kocakarı. |
Şenaat:Fenâlık, kötülük, alçaklık |
Şenî: Kötü. |
Şermsâr: Utangaç, müstahyi, mahcub. |
Şiar: İşaret, İz, belirti, nişan, ayırt edici iyi âdet |
Şukuk: (Şakk. C.) Çatlaklar, yarıklar. |
Şurbiduhan: Sigara içmek |
Şuub: (Şa'b.) Cemaatler. Taifeler. Kabileler. |
Şümul: Kapsam,Kaplamak. İhtivâ etmek. İçine almak. |
Taaccüb: Şaşma, hayret etme. |
Taaddî: Zulüm |
Taahhüd: Söz verme |
Taam: Yemek. Yenilen şey. |
Tahkir: Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek, aşağılama, hakir görme |
Tahlisi geriban: Yakayı kurtarmak. |
Tasadduk: Sadaka vermek. |
Tayyib(e): İyi, hoş. İyi davranış. Temiz. |
Teahüd: Sözleşmek. Ahidleşmek. |
Teakkul: Aklı kullanma |
Tealluk: Muhabbet etmek, sevmek. * Alâkalı olmak. |
Tebdîl: Değiştirme, dönüştürme, |
Tebeddül: Başkalaşmak. Değişmek. * Yeni hey'ete, başka kıyâfete girmek |
Te'bid: (C. Te'bidât) (Ebed. den) Ebedileştirme, sonsuzlaştırma. |
Teehhür: Gecikme. Sonraya kalma. Geriye kalma. |
Teenni: İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etme. |
Teenni: Yavaşlama, duraksama, dikkat gösterme |
Tefahur: İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek. |
Tegavvut: Büyük abdest bozmak |
Têhir: Erteleme. |
Tekâlif: Teklifler, yükler. |
Tekarüb: Birbirine yaklaşma. Birbirine yakın gelme |
Tekebbür: Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek |
Temelluk: Yaltaklanma. |
Temerküz: Toplanma,Birikme, Yığılma,Yerleşme |
Tesennü: Gösteriş |
Tesmiye: İsimlendirme. Ad verme. |
Tevbiğ: Pişmanlık |
Te'yid: (C.: Te'yidât) Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme. * Doğrulama, doğru çıkarma. Destekleme. |
Tıfliyyet: Çocukluk. Çocuk hâli. |
Tuğyan: Taşkınlık, azgınlık, sapkınlık. |
Ukde: Düğüm |
Ukubet: Ceza |
Ulum: (İlm. C.) İlimler, bilgiler. |
Ulül emr: İdareci, amir |
Ulüvv: Büyüklük, yücelik, Şan, şeref ve kadr sahibi olma, yükseklik |
Uyub: (Ayıb. C.) Ayıblar, kusurlar. |
Vafi: Tam, elverişli, kâfi, yeter |
Vasîa: Genişçe. |
Vâzıh: Açık, net, Ayan, âşikâr. Besbelli. Kapalı olmayan |
Vâzıhât: (Vâzıh. C.) Açık ve meydanda olan şeyler. |
Vehmî: Olmadığı halde var zannederek. |
Veyl: Vay hâline, yazık, Azap, |
Vikaye: Koruma. Koruyuculuk. Sahib olma. Arka çıkma. Kayırma. |
Viladet: Doğum. |
Vüsât: Genişlik. |
Yevm-i nüşur: Kıyamet günü, mahşer günü. Herkesin amel defterinin açılıp neşredilip gösterileceği gün. |
Zâhir: Görünen, belli. |
Zarardîde: Zarar gören |
Zari’î: Eken |
Zebih: Kesilmiş hayvan, boğazlanmış |
Zellat: (Zelle. C.) Yanılmalar, yanlışlar. * Sürçmeler, kaymalar. * Hatalar. |
Zemime: Beğenilmeyen kötü hal ve hareket. |
Zerî: Ekilmiş |
Zevahir: (Zâhir. C.) Görünüş. Dış görünüş. * Göze çarpan yerler. |
Zımnî: Dolaylı, üstü kapalı,saklı, gizli, örtülü. |
Zillet: Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık. |
Ziruh: Canlı |
Zuafa: Zayıflar. Zayıf olanlar. |
Zulmet: Karanlık. |
Zur: Yalan. Asılsız. Uydurma. |
Zünub: (Zenb. C.) Günahlar. Kabahatlar, suçlar |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder