8 Nis 2010

LÛGAT (SÖZLÜK)


LÛGAT  (SÖZLÜK)

Adavet: Düşmanlık.
Agâh: (Ageh) Haberdar. Uyanık. Kalbi uyanık. Malumatlı. Basiretli. Vâkıf. Bilen.
Ağniya-i şakirin: Şükreden ve infâk eden zenginler.
Ahiz: Alan
Ahkâm: (Hüküm. C.) Hükümler. Kanunlar. Nizamlar.
Ak-i valideyn: Ana babasına asilik eden
Âmâde: Hazırlanmış, hazır.
Amîm: Herkese mahsus. Umuma âit. * (C.: Umem) Tam, tamam
Anifen: Az önce, demin,yukarıda.
Âsân: Kolay.
Ataya: (Atiyye. C.) Lütuflar, Bağışlar, Armağan, Bahşişler, İhsanlar.
Âyâ: Acaba, hayret!
Ba’se: Dirilip, mahkemeyi Kübra’ya varıp dünyadaki ettiklerinden hesap verme
Bâdî: Sebep olan, Yol açan
Bağy: Azgınlık.
Bedihî: Aşikâr, belli ve açık olma. * Ansızın zuhur eden. * Delil ve isbata muhtaç olmayacak derecede açıklık. delilsiz bilinen şey
Bedîî: Eşsiz güzellikte olan.
Berahin: (Bürhan. C.) Deliller. Şâhidler. Bürhanlar
Berahin-i katıa: Şeksiz ve şüphesiz olan kat'i deliller,
Bevatın: Gizli ve kapalı şeyler. Aşikâr olmayan şeyler.
Biat: Bağlılığını, itimadını bildirmek, kabul etme, seçme.
Bidâ: Bidatlar, sonradan çıkan şeyler.
Bitamâmihâ: Tümüyle, tamamen.
Buhul: Tamahkârlık, cimrilik.
Bühtan: İftira

Cah: (Câhe) f. Makam, mansıb. Kadr, itibar.
Camid: Ruhsuz, cansız.
Cây: Yer, makam, mevki.
Cehd: Çabalama, Gayret, Fedakârlık.
Cehren: Açıktan, alenen.
Cem: Toplama.
Cerime: Günah,  suç.
Cevarih: El, ayak gibi vücud azaları, organlar
Cezâlet: Akıcılık, Düzgünlük
Cezil: Bol. Çok
Cidal: Sözle mücadele. Ateşli konuşma. Niza. * Muharebe. Cenk. Kavga.
Cife: Kokmuş et, ölü hayvan, leş.
Cur'a: Tek yudum. Bir içimlik. Bir yudumluk.
Cühela: Cahiller.

Dehriyyûn: Zamanı tanrılaştıran îmansız felsefeciler
Deni: (Deniyyât) Soysuz, alçak, ahlâksız.
Derhâtır: Hatırlama.
Deyki maişet: Maişet darlığı
Dide: Göz, ayn, çeşm. * Görmek. * Gözcü. * Göz bebeği. * Göz ucu
Dilşâd: Gönlü hoş olmuş.
Dûçâr: Uğramış, yakalanmış, maruz kalmış.
Dûn: Aşağı.
Dürr: (Dürdâne, dürre) İnci. İnci tanesi.

Ebdan: Bedenler. Tenler.
Ebrâr: (Berr. C.) İyi insanlar, Dürüst insanlar, Sâdıklar
Ecnâs: Cinsler, türler.
Efvacen: Cemaat cemaat, zümre zümre
Ehanet: Küçültücü, hakir gösterici
Ehbar: Âlimler. Yahudi âlimleri.
Ehval: (Hevl. C.) Korkular. Korkulacak hâller. Fenalıklar.
Eklimali eyatim: Yetim malı yemek.
Encâm: Son, nihayet, netice.
Enva: çeşitler, neviler
Ervâh: Ruhlar, canlar.
Esbak: Geçenki, geçen, evvelki, önceki. Daha önce geçmiş olan. Evvel gelen.
Eshiya: (Sahi. C.) Cömertler, sahiler.
Eşed: Daha şiddetli. Çok fazla şiddetli. Pek fazla şiddetli
Evamir: Emirler, emredilenler, vazifeler
Evfa: Çok vefalı. Çok sadakatli. Ahdine vefası kuvvetli. * En çok. Pek tamam. * Tam yetişmek.
Ezvac: Eşler,Çiftler. Zevceler. Nikâhlı karılar. * Kocalar.

Fârika: Ayırıcı özellik.
Fâsık: Kötülük düşünen,(Fısk. dan) Günahkâr. Hak yolundan hâriç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günahı işleyen veya küçük günahta ısrar eden kimse
Fâsid: Bozuk, yanlış.
Faş: Meydana çıkmış. Yayılmış. * Anlaşılmış olan.
Fazahat: (Fazâyih) Alçaklık, edepsizlik, hayâsızlık.
Felah-yab: Kurtulan, kurtuluşa eren, felah bulan.
Ferec: Rahatlama, Ferahlık, Genişlik.
Feseka: (Fâsık. C.) Fâsıklar.
Fevahiş: (Fâhiş. C.) Fâhiş işler. Bozuk işler. Kötü ve haram olan işler, ameller.
Fevakih: (Fâkihe. C.) Meyveler, yemişler
Fısk u fücur: Allah'a isyan içinde olmak, günah işlemek.
Fitneengiz: Fitne sesebi olan.
Fukarâ-i sâbirîn: Sabreden yoksullar.
Fütur: Gevşeklik, Bıkkınlık

Gabavet: Ahmaklık, anlayışsızlık, bönlük, kalın kafalılık
Gabî: Anlayışsız, Ahmak, Kalınkafalı,Bön.
Galiyzül kalp: Kalbi katı olanlar
Gılzet: Kabalık, sertlik. * Kalınlık, galizlik. şiddetli
Giriftar: Tutulmuş. Yakalanmış.Müptela

Habis: Kötü. Pis.
Hacel; (Hacl) Utanma, sıkılma, hayâlılık.
Haceri emlüs: Yumuşak taş
Hâib: Nasipsiz, ümitsiz, utanan.
Halas:Kurtulma, kurtuluş. Selâmete ermek.
Halisen: İçtenlikle
Hamakat: Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. Anlayışsızlık
Hamim: Sıcak ve kızgın su. cehennemin kaynamış olan kan ve irinleri
Hamka: Ahmak ve budala
Harr(e): Hararetli. Kızgın. Çok sıcak. Yakıcı.
Hasaret: Zarar, ziyan, hasar
Hasene: İyilik. Güzellik. Hayırlı amel. Allah rızasına çok uygun iş
Hasîr: Hüsranda olan. Sapıtan, dalâlete giden. Azgın. * Eli boş. Müdafaasız. Çaresiz.
Hasise: (Hisset. den) Kötü huy, fena tabiat. * Ufak, değersiz. * Tamahkâr, cimri.
Hatıf: Süratli kapıp götürücü. * Göz kamaştırıcı şimşek.
Havf: Korku.
Hayme: Çadır.
Hevl: Korku. Korku verici. * Ürkmek. Dehşet. Yılgınlık. İhtilâl-ı dimağ (beyindeki bozukluk) sebebi ile bâzı hayâli suretler tevehhüm ederek ondan korkmak.
Hilâf: Aykırı, Zıt, Karşı,
Hilm: Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecandan korumak. * Vakar. Sükûn.
Hisseyab: Hisselenen. Faydalanan. Hisse alan.
Hitam: Son, nihayet.
Hizbüşşeytan: Şeytana uyan topluluk.

Iyal: Bir adamın üzerine nafakasını vermek vacip olan, kendilerini geçindirdiği kimseler.
İbraz: Gösterme, meydana koyma
İbtida: Baş taraf. Evvel. Başlangıç. En önce, başta.
İctinab: Çekinmek. Sakınmak. Uzak olmak. Kaçınmak.
İhrak: Yakma.
İhtilat: Karışmak, karışıp görüşmek.
İhtirâ: İcat,Buluş,Yyepyeni bir şey ortaya çıkarma
ihtirâat: Buluşlar
İhya: Diriltmek, Hayat vermek, Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak
İîraz: itiraz
İkab: Ceza
İktifa: Yetinme, fazla istemeyiş. Yeter bulmak. Kâfi görmek. Var olanı yeter saymak
İlka: Koymak, bırakmak. Terk etmek. Öne atmak.
İllâ:  -den başka.,ille de, mutlaka.,yoksa, aksi takdirde.
İlliyyîn: Cennetin en yüksek yeri.
İmate: Ölü hale getirmek. Öldürmek. Fena etmek.
İmhal: Erteleme, mühlet verme
İmrâr ı hayat: Hayat geçirme
İmtizâc: Uyuşma, kaynaşma. karışmak
İnâbe: Günahı terkedip hakka yönelme.
İnzal: (Nüzul. dan) İndirme. İndirilme. Nüzul ettirme
Îrâd: Söyleme, Dile getirme.
İsnadat: (İsnad. C.) İsnadlar. Bir kimseye yükletilenler, nisbet edilenler.
İstifham: Sual sorup anlamak. Anlamak için sormak.
İstihrac: Çıkarma,Bir şeyin içinden bir şey çıkarmak.
İstihza: Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.
İstikrâr: Karar kılma, yerleşme.
İstinkâf: Kabul etmemek. Çekimser kalmak
İstişare: Fikir danışmak, Konuşmak.
İş'ar: Bildirme, gösterme,anlatmak.Yazı ile haber vermek.
İştiyak:Şevklenme, şevk duyma, Fazla arzu ve şiddetli istek
İtmînân: İnanmak,Tatmin olma, Emin olma, kendine güvenme.
İzdiyâd: Artış, Çoğalma
İzhar: Açığa vurma. Meydana çıkarma. * Göstermek
İzhar: Gösterme

Kabih: (Kabiha) Çirkin, fena, kötü, yakışıksız, ayıp.
Kamet: Boy
Karabet: Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık.
Karabet: Soyca yakınlık. Hısımlık. Akrabalık.
Karinusu: Ahlakı Kur’ana muhalif olan kişiler
Kâzib(e): Yalancı. Yalan söyleyen.
Kazurât: Pislikler.
Kazurât: Pislikler.
Kebâir: Büyük
Kemter: Aciz. Fakir. İtibarsız, Değersiz
Kesb: Kazanmak. Elde etmek.
kesb-i istihkak : hak kazanma
Kesîr: Çok, Bol
Ketm: Saklamak. Gizlemek. Sır tutmak. Söylememek.

La'be: Bir kere oynamak.
Lebaleb: Ağzına kadar dopdolu.
Lehviyât: Günahlı eğlenceler. Nefsanî gayr-i meşru oyun ve eğlenceler.
Libas: Elbise.
Livechillah: Allah namına.
Lü'lü': İnci. * Parlak. Ziyalı. Kıymetli.

Ma’lumissin: Yaşları belli
Mâbûd: Kendisine ibadet edilen
Magdub: Hiddet ve gadaba uğramış. Doğru ve hak dini tanıyamamış ve rahmetten mahrum kalmış. Lütf-u İlâhîden mahrum olmuş.
Maharim: (Mahrem. C.) Mahrem olanlar. Haram olan şeyler.
Mahfi: Gizli
Mâ-i mukattar: Damıtık su.
Maktunnesil: Nesli kesilmek.
Mal-i hulya: Vesvese, kara sevdâ, kuruntu, boş hayaller.
Mâsadak: Bir hükmü veya sözü doğrulayan, tasdik eden husus
Mâsivâ: Allah’tan başka bütün varlıklar, Yaratılmışlar, Dünya ile alâkalı şeyler.
Mâsiyet: İsyan, günah.
Maslahat: Fayda, maksad, keyfiyet, İş, mes'ele. * Sulh yolu. *.
Matekaddem:  Geçmiş zaman, mâzi. * Sâbık. Geçen şey. * Önceleri.
Matlub: İstek, istenilen şey.
Meâsi: İsyanlar, günahlar.
Mebguz: Sevilmemiş. Buğzedilmiş. Nefret edilmiş.
Mebhas: Kısım. Bahis. Fasıl. Bir mes'eleye âid söz. * Arama, araştırma yeri. * Bir şeyin arandığı yer.
Mebtun: Karnı hasta olan kimse.
Me'cur: Karşılık almaya, mükâfata hak kazanmış kimse
Medar: Vesile., Vasıta, Sebeb,
Mederred: Zarar
Medîh: (Medh. den) Övmeye ve medhetmeye sebeb olan şey. Övme mevzuu.
Mefhum: Mânâ. İfade,kavram
Mefruz: Farz olunmuş. Farz hâline gelmiş
Meftûn: Tutkun,âşık
Megfiyül: Gizli
Mehan: (Muhan) Kendine ihanet olunmuş. * Alçak kimse.
Mehid: Halis
Mehma-emken: Olabildiği kadar. Mümkün mertebe.
Mekârim-i ahlâk: Hz. Muhammed'in (A.S.M.) ahlâkına ve onun sünnet-i seniyesine ittiba ve imtisâl edenlerin ahlâkı.
Melâbe: Oyuncak.
Melce: Sığınak, sığınacak yer
Melcê: Sığınak.
Memnuat: Yasak şeyler
Menfur: Nefret edilen, sevilmeyen. İğrenç
Menhiyat: Yasaklar, Şer'an haram edilenler, İlâhi emirle men'edilmiş olanlar.
Menhus: Uğursuz. Kötü.
Mensûh: Hükümsüz.
Merdud: Reddolunmuş. Kabul edilmemiş.
Merhûn: Rehin edilmiş.
Mesâib: Musibetler.
Mesakin: Meskenler. Oturacak yerler.
Meskenet: Miskinlik. Tembellik. Uyuşukluk. Bitkinlik. Beceriksizlik. Fakirlik. Yoksulluk.
Mesrûrâne: Sevinçli bir şekilde
Mesubat: (Mesube. C.) İyiliğe karşı Allah (C.C.) tarafından verilen mükâfatlar
Meşahat: (Müşahha) Münakaşa, kavga etmek, çekişmek,
Meşakkat: Sıkıntı,güçlük
Metbû: Kendisine uyulan.
Me'va: Mekân. Varılacak yer. Mesken. * Sığınacak yer.
Mêvâ: Yer, mekân.
Mevâki’: Mevkiler. Duracak yerler
Mevalat: Dost, yardımcı
Mevâlîd: Varlıklar.
Mevati: (Mevti. C.) Ayak basılan yerler.
Mevîza: Öğüt, nasihat.
Mevkıf:. Ayakta duracak yer. Durak. Durulacak yer
Mevtın: (C.: Mevatın) Yerleşip oturulan, yurt edinilen yer.
Mev'ud: Söz verilmiş. Vaadedilmiş. Vâdeli. Vadesi muayyen ve mukadder olan. * Evvelden takdir olunmuş.
Mihan: Sıkıntı
Mihnet: Zahmet. Eziyet. Sıkıntı, Tasa. Dert. Belâ
Muâhede: Antlaşma.
Muaheze: Sorgulama, Azarlama. Çıkışma. Darılma, ayıplama, kusurlu bulma, suçlama, Alay eder tarzda karşısındakini küçümseme. Tenkid.
Muallâ: Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek.
Muavenet: Yardım
Muâvenet: Yardım.
Mufarakat: Ayrılık, ayrılmak.
Muğibat: Gizli
Muhâvere: konuşma.
Muhteriz: Sakınan. Çekinen. Çekingen.
Mukabele: Karşılık verme, Mücadele.
Mukatele: Savaşmak,birbirini vurmak, öldürmek. Vuruşmak, kavga, döğüş.
Mulim: (Elem. den) Elem ve keder verici.
Muntazır: Bekleyen. Gözleyen. Birisinin gelmesini bekleyen.
Musaffa: Safileşmiş, Arıtılmış, Temizlenmiş, Süslenmiş.
Musâlâha: Barışma, anlaşma. sulh
Musır: Israr eden.
Mutabaat: Karşılıklı anlaşma. Uyma tâbi olma. Bir şeye uyup muvafakat etme.
Mutahhar: Temizlenmiş.
Mutî: İtaat eden, Boyun eğen,
Muvacehe: Karşı, yüzyüze.
Muvahhidin: Allahı bir kabul edenler.
Mübâhese: Söz etme, konuşma.
Mübalat: Kayırmak. * Dikkat etmek. İtina göstermek.
Mübâşeret: Girişmek, işe başlamak
Müberra: Beri. Müstesnâ. Fenalıktan uzak kalmış. Münezzeh. Temiz. Noksansız. arınmış, temize çıkmış.
Mübtedi: Başlayan, Yeni başlamış,
Mücâzât: Cezalandırmalar.
Mücevvef: (Cevf. den) İçi boş şey, içi boşaltılmış
Müdâhene: Dalkavukluk. Menfaat beklediği bir kimseyi yüzüne karşı medhetmek. Koltuklamak. Bir kimsenin yüzüne karşı iyi görünmek. Münâfıklık.
Müdrik: Anlayan, kavrayan.
Müfteri: İftira eden.
Müheyya: Hazır
Mühtedî: İmana gelen, iman eden, Allâh'ın lûtfu ile hakikate ulaşmış, doğru istikameti bulmuş, hidâyete ermiş
Mükezzib: Yalanlayan.
Mülâki: Buluşan, kavuşan.
Münbit: Verimli.
Müncî: Kurtarıcı.
Münhemik : (Hemk. den) Bir işin üzerine çok düşen. Bir işte çok uğraşan.
Münkad: İtaat eden, Boyun eğen, İnkıyad eden, Uyan
Münkir: inkâr eden,
Müsâvât: Eşitlik, denge.
müsâvi : Eşit
Müsdakı: Doğrulayıcı,tasdik eden,
Müsellem: (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen.
Müsemmâ: İsimlendirilen.
Müsemmen: Paha biçilmiş ve takdir edilen kıymet karşılığında satılmış olan şey.
Müstehzi: Alay eden, alaycı.
Müstekar: Karar kılan, yerleşen, sabit.
Müşâbih: Benzer
Müşâhid: Gören, seyreden. Görmekle tetkik eden.
Müteferrik: (Fark. dan) Çeşitli. Kısım kısım. Başka başka. Dağınık. ayrı ayrı, parça parça
Mütehayyir: Şaşkın,şaşırmış, hayrette kalmış.
Mütekebbir: Büyüklenen, büyüklük taslayan.
Mütekebbirane: Kibirlenerek, büyüklenerek.
Mütelezzizane: Lezzet alarak.
Mütemerrid: İnatçı, ısrar eden, dik kafalılık eden. Kibirlilik eden
Mütemessik: Sımsıkı yapışan.
Mütena'im: (Ni'met. den) Nimetler içinde
Mütenaîm: Nimetlenen.
Mütenâsib: Uygun, Uyumlu, Birbirine yakışan.
Mütenasibül e’za: Uzuvları uyumlu
Mütevâtir: Yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun bir olay hakkında verdikleri kesin haber.
Müyesser: Nasip olma.
Müzeyyen: Süslü, Ziynetli.

Nabud: (Nâ-bud) Mâdum, yok olan, bulunmayan. Perişan olmuş. * Sonradan yok olan.
Naîm: Bolluk,cennet,
Nasir: Nusret eden, zafer veren. Yardımcı
Naşi: İleri gelen, kaynaklanan, dolayı.
Natık: Konuşan. Söz eden, söyleyen, beyan eden. İdrak eden. Bildiren. Fikir ederek düşünen.
Nazar: Bakmak
Necat: Kurtuluş, selâmet
Necis: Pis, murdar, necasetli,
Nefha: Üfürme
Nekais: Noksanlıklar.
Nemime: Söz götürme. Lâf taşıma. Bir kimse aleyhindeki sözleri ifsad maksadıyla kendisine eriştirme.
Neşvünemâ: Büyüme ve gelişme.
Nisa: Kadınlar.

Rahi: Yola ait, yolla alâkalı, yola dâir.
Rahmımâder: Ana rahmi.
Rayb: Kuşku, Şüphe, Şek, Reyb
Rayiha: Koku
Rayihayı habise: Pis kötü koku
Redi: (Rediye) Fenâ, kötü, bayağı.
Refik: Arkadaş, eş.
Reva: Uygun, Lâyık.
Revan: Giden, akıcı
Rica: Ümid etme, isteme.

Saab: Zor, güç, çetin.
Sabâvet: Çocukluk.
Sadır: Sudur eden, çıkan, meydana gelen.
Sai: Çalışan.
Sakar: Cehennem ismi
Sakil: Güç, Ağır, Can sıkıcı, Çirkin, Hoş olmayan, yakışmayan
Savt: Ses. Bağırmak
Sây; Çalışma, emek.
Segair: Küçük günahlar
Sehil: Kolay
Sekerat-ül mevt: Ölüm halindeki kimsenin kendinden geçmesi, can çekişmesi hali.
Selb: Kapma, kendine çekme, inkâr etme.
Selef: Önceki, yeri doldurulan
Setir: Örtme, kapama, gizleme.
Seyyiat: (Seyyie. C.) Çirkinlikler, Kötülük, günahlar, suçlar. Kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar
Seyyib(e): Kadın görmüş erkek, erkek görmüş kadın. Dul kadın.
Seza: Lâyık, münasip. uygun
Sırkat: Hırsızlık
Sicn: (C.: Sücun) Hapis, zindan.
Sinn: Yaş
Sukut: Düşüş
Suleha: (Sâlih. C.) Salihler. Salâhiyetli, günah işlemeyen iyi insanlar. İlim ve amelde, ibâdet, taat ve takvâda terakki ve teâli eden büyük zâtlar.
Sühûlet: Kolaylık.
Süluk: (Silk. den) Belli bir gruba girme. Bir yolu takib etme
Sürûr: Sevinç, neşe.

Şekavet: Haydutluk, eşkiyalık,
Şekavet: Her çeşit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düşmek. Sıkıntıda kalmak. Eziyet, Mutsuzluk
Şemta: Kocakarı.
Şenaat:Fenâlık, kötülük, alçaklık
Şenî: Kötü.
Şermsâr: Utangaç, müstahyi, mahcub.
Şiar: İşaret, İz, belirti, nişan, ayırt edici iyi âdet
Şukuk: (Şakk. C.) Çatlaklar, yarıklar.
Şurbiduhan: Sigara içmek
Şuub: (Şa'b.) Cemaatler. Taifeler. Kabileler.
Şümul: Kapsam,Kaplamak. İhtivâ etmek. İçine almak.

Taaccüb: Şaşma, hayret etme.
Taaddî: Zulüm
Taahhüd: Söz verme
Taam: Yemek. Yenilen şey.
Tahkir: Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek, aşağılama, hakir görme
Tahlisi geriban: Yakayı kurtarmak.
Tasadduk: Sadaka vermek.
Tayyib(e): İyi, hoş. İyi davranış. Temiz.
Teahüd: Sözleşmek. Ahidleşmek.
Teakkul: Aklı kullanma
Tealluk: Muhabbet etmek, sevmek. * Alâkalı olmak.
Tebdîl: Değiştirme, dönüştürme,
Tebeddül: Başkalaşmak. Değişmek. * Yeni hey'ete, başka kıyâfete girmek
Te'bid: (C. Te'bidât) (Ebed. den) Ebedileştirme, sonsuzlaştırma.
Teehhür: Gecikme. Sonraya kalma. Geriye kalma.
Teenni: İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etme.
Teenni: Yavaşlama, duraksama, dikkat gösterme
Tefahur: İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek.
Tegavvut: Büyük abdest bozmak
Têhir: Erteleme.
Tekâlif: Teklifler, yükler.
Tekarüb: Birbirine yaklaşma. Birbirine yakın gelme
Tekebbür: Kibirlenmek. Kendini büyük saymak. Nefsini büyük görmek
Temelluk: Yaltaklanma.
Temerküz: Toplanma,Birikme, Yığılma,Yerleşme
Tesennü: Gösteriş
Tesmiye: İsimlendirme. Ad verme.
Tevbiğ: Pişmanlık
Te'yid: (C.: Te'yidât) Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma. Metânet verme. * Doğrulama, doğru çıkarma. Destekleme.
Tıfliyyet: Çocukluk. Çocuk hâli.
Tuğyan: Taşkınlık, azgınlık, sapkınlık.

Ukde: Düğüm
Ukubet: Ceza
Ulum: (İlm. C.) İlimler, bilgiler.
Ulül emr: İdareci, amir
Ulüvv: Büyüklük, yücelik, Şan, şeref ve kadr sahibi olma, yükseklik
Uyub: (Ayıb. C.) Ayıblar, kusurlar.

Vafi: Tam, elverişli, kâfi, yeter
Vasîa: Genişçe.
Vâzıh: Açık, net, Ayan, âşikâr. Besbelli. Kapalı olmayan
Vâzıhât: (Vâzıh. C.) Açık ve meydanda olan şeyler.
Vehmî: Olmadığı halde var zannederek.
Veyl: Vay hâline, yazık, Azap,
Vikaye: Koruma. Koruyuculuk. Sahib olma. Arka çıkma. Kayırma.
Viladet: Doğum.
Vüsât: Genişlik.

Yevm-i nüşur: Kıyamet günü, mahşer günü. Herkesin amel defterinin açılıp neşredilip gösterileceği gün.

Zâhir: Görünen, belli.
Zarardîde: Zarar gören
Zari’î: Eken
Zebih: Kesilmiş hayvan, boğazlanmış
Zellat: (Zelle. C.) Yanılmalar, yanlışlar. * Sürçmeler, kaymalar. * Hatalar.
Zemime: Beğenilmeyen kötü hal ve hareket.
Zerî: Ekilmiş
Zevahir: (Zâhir. C.) Görünüş. Dış görünüş. * Göze çarpan yerler.
Zımnî: Dolaylı, üstü kapalı,saklı, gizli, örtülü.
Zillet: Aşağılık, horluk, hakirlik, alçaklık.
Ziruh: Canlı
Zuafa: Zayıflar. Zayıf olanlar.
Zulmet: Karanlık.
Zur: Yalan. Asılsız. Uydurma.
Zünub: (Zenb. C.) Günahlar. Kabahatlar, suçlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

E=mc2 ?

Güneş Sistemi

Güneş Sistemi
Üstteki resimle bu resim arasındaki benzerliği farketmişsinizdir Güneş Sistemi de diğer sistemlerle birlikte bir merkez etrafında dönmektedir. Ancak biz henüz bunu keşfedemediğimizden bu sözün bilimsel bir dayanağı yoktur.

Cevşen